23.Aralık.2013’te Milliyet’te yayınlanan yazım…
Rashid Khalidi, Columbia Üniversitesi‘nde öğretim görevlisi olarak çalışan bir Ortadoğu tarihi uzmanı. Modern Arap Çalışmaları Edward Said Profesörü olan Khalidi’yle konuşma yapmak için geldiği Boğaziçi Üniversitesi’nde bir araya geldik. Ünlü tarihçi, 1991-1993 yılları arasında Madrid ve Washington’da yürütülen Filistin-İsrail barış görüşmelerinde Filistin delegasyonuna danışmanlık yaptı. Filistin Çalışmaları dergisinin editörü olan Khalidi’yle bölgedeki son gelişmeleri konuştuk.
- Türkiye’nin bölgede son zamanlarda izlediği dış politika hakkındaki yorumunuz nedir?
Görülen o ki, dış politika “komşularla sıfır sorun”dan “birçok açıdan soruna” dönüşmüş durumda. İran’la ilişkilerin geliştirilmesi bile Suudileri kızdırdı. Mısır hakkındaki tutumu da aynı şekilde. Çok ciddi sorunlar var, o yüzden gözden geçirmek gerekiyor. Türkiye bir zamanlar gücünü kültürel yönden, televizyonla, gücünü benimsetmek yerine rol modeli olarak, “yumuşak güç” ile genişletirken çok daha başarılıydı. Bu süreçte Türkiye’nin dış politikası çok başarılıydı. Ancak kriz başlayınca pozisyon almak zorunda kaldı. Türkiye tüm bölgede çok önemli bir aktör. Türkiye’nin bölgedeki gücünü artırması gerekiyordu, ancak bununla herkesin hazır olmadığı sorumluluklar ve karmaşık sorunlar geldi. Türkiye’nin bölgede ekonomisi, büyüklüğü ve tarihi dolayısıyla bir rol oynaması gerekiyor; ancak bunun çok dikkatle yapılması gerekiyor; bu karmaşık sorunlar sloganlarla çok kolay çözülemez.
- Türkiye’nin Suriye’yle ilgili hata yaptığını düşünüyor musunuz?
Suriye, Türkiye’nin yaptığı hataların en kötü örneği. Rejimin çabuk düşeceğiyle ilgili varsayımlar yanlış çıktı; rejim çabuk bir şekilde yıkılmayacak. Eğer rejim değişirse uzlaşmayla değişecek, muhalefet gidip de Şam’ı ele geçirdiği için değişmeyecek. Türkiye, Suriye’nin içinde kiminle müttefik olacağı konusunda hata yaptı. Türkiye’nin niyeti her neydiyse, Irak ve Suriye arasında dünyanın en tehlikeli unsurlarına kendisi için alan yaratmasına fırsat tanıdı. Bu fon sağlayan Körfez ülkelerinin de hatası… Katarlılar, Suudiler, Ürdünlüler, Türkiye, birleşmiş bir muhalefeti desteklemek yerine, muhalefet üzerinde güç elde etmek için birbiriyle savaştı. Bu çok acınası bir hikaye. Rejim birleşmişken, müttefikleri güçlüyken, İran Rusya’yı izlerken, muhalefet bölünmüş bir halde ve destekçileri de uzun süre etki sahibi olmak için birbiriyle mücadele ederek vakit kaybetti. Bu bir felaketti. Diğer yandan ABD ve İran arasındaki nükleer müzakerelerin başlamasıyla Suriye üzerinde bir uzlaşı gerçekleşebilir. Türkiye ise bu yönde hareket etmekte çok geç kalmış olacaktır. Arap dünyası Suriye rejiminin korkunç yanını 10 yıldır saklı tuttuğunu biliyordu, ancak muhalefetin yüzü daha da çirkin. Türkiye’nin sadece silah, para ve savaşçı akışını durdurması yetmez, tutumunu gözden geçirmeli.
- Türkiye bölgede lider olma şansını yitirdi mi?
Hükümet Osmanlı geçmişine yüzünü dönerek bir şans elde etmişti. Ancak bu şansı yitirdi. Başka bir şansı daha olabilir, ancak duygusal değil daha gerçekçi bir yaklaşımla olur.
- Kerry’nin girişimleriyle başlatılan İsrail-Filistin görüşmelerinden umudunuz var mı?
ABD, arabulucu olarak adil ve dürüst olmadı ya da gerçekten elini uzatmadı. ABD’nin yaklaşımında hala ciddi problemler olduğunu düşünüyorum. İsrail’in güvenliğiyle ilgili aşırı derecede takıntılı olduğunu düşünüyorum. Filistin’in güvenliğiyle ilgili endişesi yok, ancak Filistin’dekilerin can güvenliği tehlikede ve acı çekiyorlar. İsrail 65 yıldır bir devlet olarak varlık gösteriyor, bir nükleer güç. 3 ya da 4 ülke dışında en çok onun nükleer silahı var. Dünyanın en ileri teknolojilerine sahip ülkelerden biri. Bu noktada İsrail’in devlet olarak varlık gösterme hakkı değil, Filistinlilerin bu hakkı konuşulmalı. İsrail kendi varlığını garanti altına alabilir. Aynı zamanda dünyanın en büyük güçlerinden biri. Arabulucuysanız sadece bir tarafın takıntılarıyla uğraşmamalısınız. Filistinliler tamamıyla işgal altında yaşayan ve 46 yıl boyunca kendi kaderlerini tayin hakkı tanınmayan insanlar. Bu yaklaşım benim umutsuzluğuma yol açıyor.
- Obama yönetiminden bu konuyu nasıl yönetmesini beklerdiniz?
Amerikan yönetimiyle ilgili az önce söylediklerim Obama için de geçerli. Adil olmaya çalıştı ama sadece İsrail’in endişelerine hitap etti. Kitabımda da nasıl aslında daha çok çabaladığını yazdım, şimdi de çabalıyor. Bu yüzden takdir edilmeli ama temelde bazı çelişkiler var. Obama’nın Ortadoğu politikalarına bakarken bütün resmi görmeli. İran’la anlaşma sağlanırsa İran Devrimi’nden beri izlenen politikalardan ciddi bir kopuş yaşanacak. Eğer bu düşmanlık yenilirse Ortadoğu’da çok fazla şey değişecek. İsrail hükümeti buna şiddetle karşı çıkacak ve ABD ile ilişkilerinde ciddi değişiklikler yaşanacak.
- Bu sürecin nasıl sona ermesini bekliyorsunuz?
Bir tarihçi olarak buna cevap vermem zor olsa da on yıllardır İsrail egemenliğini tamamen genişletti. Yakın zamanda bunun değişeceğini bekleyemeyiz, şu an elimizde hala tek devletli bir çözüm var. İki devlet yok, Filistin Ulusal Yönetimi kurgusal olarak orada. Tek bir vatandaşın bile giriş çıkış yapması için izin vermeye yetkisi yok. Her şey İsrail’in izniyle oluyor. O kadar küçük bir topraktan bahsediyoruz ki iki devlete nasıl bölüneceğini bulmak çok zor. Bugüne kadar yapılan bütün bölünme planları adaletsizdi.
- Ortadoğu’daki bir diğer devletsiz toplum Kürtlerin durumunu Suriye Savaşı nasıl değiştirdi?
Bu durumda olan üç toplum vardı. Kürtler, Filistinliler ve Ermeniler. Ermenilerin şimdi bir devleti var. Kürtlere Ermeniler gibi müttefikleri I. Dünya Savaşı’ndan sonra vaat ettiklerini vermedi ve diğer güçler tarafından kullanıldılar. Çok akıllıca seçimler yaptılar ama dört ülkeye bölünmüş bir haldeler. Aynı dili konuşmuyorlar. Kuzey Irak’ta yüksek oranda bir özerklik kurmaları ve Suriye’deki Kürtlerle bağlantıları Kürtlerin belli derecede özerklik edineceği yeni bir dengeye işaret edebilir. Türkiye’de de Kürtler üzerindeki bazı sınırlamalar kalktı. Soru bölgedeki devlet sistemi böyle kalacak mı?