12.09.2013’te Milliyet’te yayınlanan yazım…
General Augusto Pinochet‘nin gerçekleştirdiği askeri darbenin üzerinden 40 yıl geçmiş olsa da, 17 yıllık diktatörlüğün anıları Şililerin hafızasında hala taze. 11 Eylül 1973 günü, Pinochet ulusal saraya bombalar yağdırarak Sosyalist lider Salvador Allende‘nin yönetimine son verdi. Allende teslim olmayı reddederek kendini vururken, Şili’yi işkence, baskı, korku ve şiddetin hüküm süreceği 17 yıllık bir askeri yönetim bekliyordu. Siyasi kimlikleri yüzünden 40 bin kişi öldürüldü, işkenceye uğradı ya da hapse atıldı. Hayatını kaybeden 3 bin kişi arasında cesetlerine hala ulaşılamayan bin kişi var.
Şili’nin dünyaca ünlü yazarı ve Salvador Allende‘nin yeğeni Isabel Allende, darbeden 12 gün sonra hayatını kaybeden şair Pablo Neruda‘nın cenazesinin düzenlendiği günü “O gün sadece şairi değil, Allende’yi, diğer yüzlerce kurbanı, demokrasiyi ve özgürlüğü gömdük” diyerek anlatıyor. Pinochet, 1998 yılında İspanyol hakim Baltasar Garzon‘un yakalama emriyle Londra’da işkence ve soykırım suçlarından tutuklandığında dünya tarihinin dönüm noktalarından biri yaşandı. Şilili general 2000 yılında Şili’ye döndükten sonra hakkındaki suçlamalar yüzünden yargılansa da 2006’da ölüm adaletten önce davrandı ve darbe kurbanlarının yaraları sarılmadan Pinochet hayatını kaybetti.
Sivil destek vardı
Şili Üniversitesi’nde Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü‘nde profesör olarak çalışan ve “Pinochet Rejimi” kitabının yazarı Carlos Huneeus Madge ile darbenin bugünün Şilisi üzerine olan etkilerini konuştuk. Madge, “Darbe toplumu ikiye böldü, askeri yönetimin uyguladığı şiddet ve Pinochet rejiminin baskısı bugüne kadar kapanmayan yaralar açtı. Sadece baskının şiddetinden dolayı değil, sivillerin bunu haklı göstermesi yüzünden de… Pinochet’nin rejimi otoriterdi, ancak sadece askeri değildi, siviller de sona erene kadar destek verdi” diyor.
Madge, askeri rejimin hedefinde sadece muhalif vatandaşların olmadığını, Pinochet’nin güvenlik gücü DINA tarafından işlenen siyasi suikastleri de vurguladı. Eski ordu komutanı, içişleri bakanı ve Allende hükümetinin başkan yardımcısı Carlos Prats 1974’de Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te, ABD’nin eski büyükelçisi Orlando Letelier ise ABD’nin başkenti Washington DC’de 1976 yılında öldürüldü. Şilili profesör, rejimin acılarıyla yüzleşmek için 1990 yılında kurulan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun iyi bir aracı olduğunu belirtti. Öldürülen kişilerin aileleri ve kamu hizmetinden atılanlar böylece mali tazminat elde edebildi.
Sosyalizm hayatta
Askeri darbe korkusunun Şili’ye hala hakim olup olmadığı sorumuza ise Madge, “Şili kendi sorunları olan bir demokrasi. Tehlike ordunun geri gelmesinde değil; zayıf siyasi partiler ve organizasyonlarla orta kalitede bir demokrasi olması” açıklamasında bulunuyor. Pinochet ve destekçileri her ne kadar darbeyi ülkeye Marksizm’in gelmesini engellediğini belirterek savunsa da, bugünün Şilili gençlerinde sosyalizm güçlü bir ideoloji. Bedava eğitim, daha iyi sağlık hizmeti ve emekli maaşları için sokaklara dökülen öğrenciler ve vatandaşlar Allende’nin fikirlerini benimsedi. Allende’nin intiharına sebep olan kurşunla öldüğü düşünülen sosyalizm ideali, bugünün Şilisinde tekrar yeşermiş durumda.
“Duyduğumuz tek şey kilise çanları ve çığlıklardı”
- Şili’nin ulusal stadyumu en büyük işkence merkezlerinden biriydi. Kurbanların korkunç anılara sahip olduğu ve yaklaşık 500 kişinin tutulduğu stadyumun bugünkü adı burada işkence gören ve 44 kurşunla öldürülen şarkıcı Victor Jara’ya dönüştürüldü.
- Askeri yönetim boyunca daha sonradan bazı ordu liderlerinin de itiraf ettiği gibi, tutukluların birkısmı helikopterle okyanusa atıldı. Bazı cesetlerin ise And Dağları’nın zirvelerine helikopterle bırakıldığı belirtildi.
- Bütün kurbanların anılarında Pinochet döneminin siyasi polisi DINA büyük bir yer edinmiş durumda. Gecenin bir vakti çalan kapıların ardından çıkan DINA, siyasi muhalifleri toplama kamplarına ya da işkence merkezlerine götürüyordu.
- Uluslararası Af Örgütü’nün Pinochet rejimi kurbanlarıyla gerçekleştirdiği röportaj dizisine konuşan sanat profesörü Mario Irrarazabal, çalan her kapı sesinde karnına ağrılar girdiğini ve onu tekrar almaya geldiklerini düşündüğünü anlattı. Irrarazabal, serbest kaldıktan sonra şehrin merkezinde tutulduğunu öğrense de sadece kilise çanları ve diğer tutukluların çığlıklarını duyduğunu belirtti.
- İlk kez 16 yaşındayken liseden arkadaşlarıyla ulusal stadyumda işkence gören Lelia Perez, ölenlerin giysilerini giymek zorunda bırakıldıklarını aktardı. Birkaç yıl sonra tekrar gözaltına alındığında aynı odada bulunan diğer kişilerle beraber sırayla kendilerine elektrik verildiğini söyledi.
