05 Mart 2011’de Bianet’de yayınlanan yazım…
İlk defa gittiğim bir şehrin sokaklarında yürürken eğer ki duvarlarında graffiti görürsem o şehre hemen kanım kaynar ve yabancılığımdan sıyrılıveririm. Graffitilere baktığında o şehirde yaşayan insanlara yapılmış bir saygısızlık ya da “kamu malı”na verilmiş bir zarar görenlerden olamadım hiçbir zaman. Tam tersine sprey boyaların yaratıcılığında benim gördüğüm olsa olsa başka dünyaların rengarenk dışavurumu ya da hiçbir bedel ödemek zorunda kalmadan izleyebildiğim ve hayranlık uyandırıcı bir sanat eseri olabilir. İddia edildiği gibi graffitiler eğer ki yeni neslin kendini bilmez isyanını temsil etmekteyse bile keşke bütün isyanlar bu kadar ilgi çekici, aydınlık ve yaratıcı olsa diye düşünmüşümdür. Neyse ki sokaklarında bolca graffitilere rastlanabilen bir şehirde, Barcelona‘da yaşıyorum. Birçok apartmanın girişinde bulunan garaj kapılarının çirkin griliği rengarenk graffitilerle bezelidir bu şehirde. Dünyanın başka yerlerinde graffitiye karşı nasıl önlem alınması gerekildiği, graffitilerin sanat eseri sayılıp sayılamayacağı ya da “kamu güvenliği”ne yapılmış bir saldırı olup olmadığı tartışılaladursun, İspanya’nın bir başka çok sevdiğim şehri Madrid‘de ise dükkan sahipleri kepenklerini graffiti sanatçılarına boyatmaya karar verdiler. Dükkan sahipleri, graffiti sanatçılarının saygısızlık etmemek için bir başkasının eseri üzerine boyama yapmayacağını bildiklerinden, geceleri bilinmeyen biri tarafından kepenklerinin boyanmasındansa, dünyanın dört bir tarafından çağırdıkları graffiti sanatçılarının dükkanlarını boyamasını tercih ettiler.
“Graffiti”nin etimolojik anlamda belirli bir teknikle yapılan çizim anlamına gelen İtalyanca “graffito” kelimesinin çoğulu olduğu ve tarihsel anlamda kökenlerinin Eski Roma‘ya kadar uzandığı söylenebilir. Bugün bizim kullandığımız kelime anlamıyla “graffiti”nin ortaya çıkışı ise 1960’ların New York’una uzanmakta. Metro vagonlarının üzerine ghetto gençliğinin adlarını ya da rumuzlarını yazmasıyla başlayan graffiti akımı, sonrasında tüm dünyaya yayılmaya başladı. Graffitilerin Amerika’da ortaya çıkması ile ilgili olarak birçok sosyolojik araştırma yapıldı. Bu araştırmaların birçoğunda graffiti hiphop kültürünün önemli bir unsuru olarak ele alındı. Amerika’daki sosyal, ekonomik ve kültürel azınlık içinde yer alan gençlerin iletişim yöntemi ve kimlik arayışı olarak da graffitinin incelendiği gözlenebilir. Başka araştırmalar da graffitinin Amerika’da yasal anlamda yasak olmasına rağmen sanatçı gençler tarafından tercih edilmesinin onları sanat dünyası içinde nasıl konumlandırdığı incelenmekte. Jeff Ferrell yazdığı “Kentsel Graffiti: Suç, Kontrol ve Direniş”[1] adlı makalesinde ise graffitinin politik mesaj vermek amacıyla Berlin Duvarı’nın yıkılışı sırasında kullanıldığını veya Sovyet baskısını protesto etmek isteyen genç sanatçıların graffitiyi direniş yöntemi olarak kullandıklarını vurguluyor. Gençlerin direniş hareketlerinin ne romantize edilerek ne de kültürel ve sosyal boyutlarının gözardı edilerek incelenmesi gerektiği Ferrell’in dikkat çektiği bir başka nokta.
Graffitinin ele alınacabileceği bu kadar çok farklı yönü varken bugün Avrupa’da yürütülen tartışmalar genellikle kentsel alan boyutu etrafında biçimleniyor. Bazıları graffiti çizimini “kamu malı” ve “özel mülk”e verilmiş bir zarar olarak tanımladığı için bu konuda ne gibi bir düzenlemeye gidilmesi gerektiği tartışılıyor. Graffiti sanatçısı gençlerin, şehrin duvarlarını boyadıklarında ya kamuya ya da özel şahsa ait bir mala zarar verdikleri kabul ediliyorlar. Böylelikle içinde yaşadıkları şehrin bir parçası oldukları ya da ait oldukları şehrin nasıl olması gerektiğine dair onların da söz sahibi olabileceği görmezden geliniyor. Ama Madrid’deki örnek bunun illa ki böyle olmaması gerektiğine dair güzel bir örnek. Aynı şehrin içinde beraber yaşayan insanların, yasaklar koymaya gerek duymadan, içinde yaşadıkları kentsel alanı beraber biçimlendirme insiyatifini ellerine alabileceklerini gösteriyor. Ya da bir başka Avrupa kenti Zagreb‘de olduğu gibi graffiti sanatçılarına şehrin koskocaman bir sokağı, istedikleri gibi duvarlarını boyayabilisinler diye ayrılabiliyor. Bu yüzdendir ki yasaklar koyarak siyah beyaz bir dünya yaratmaktansa, gençlere özgürlük alanı yaratarak kendilerini istedikleri gibi ifade edebildikleri daha renkli bir dünyanın yaratılabilmesi ihtimali, çok da uzak olmasa gerek.
[1] Ferrell, Jeff, Urban graffiti: Crime, control, and resistance , Youth and Society, 27:1 (1995:Sept.), p.77