KAPİTALİZME KARŞI ‘PAYLAŞIM EKONOMİSİ’

31.Mayıs.2016’da Business HT’de yayınlanan yazım…

Manuel Castells, dünyanın sosyal bilimler alanında en çok referans verilen akademisyenlerinden biri. İnternetin daha yeni ortaya çıktığı yıllarda yaptığı çalışmalarda “ağ toplumu” teorisini ortaya atan Castells, toplumsal hareketler üzerine yaptığı çalışmalarla da biliniyor.

Teknoloji ile internetin toplum ve bireyleri nasıl dönüştürdüğüne dair yazdığı makaleler ile akademi dünyasını derinden sarsan Katalan düşünür, 2008 krizinin toplumlar üzerindeki etkilerini uzun zamandır araştırıyor.

Tarihte ilk defa adaletsizliğin ve eşitsizliğin bu kadar kuvvetli olduğunu söyleyen Castells, vahşi kapitalizme karşı duran gençler sayesinde “paylaşım ekonomisinin” ortaya çıktığını söylüyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Reset-Dialogues on Civilizations işbirliğiyle gerçekleştirilen İstanbul Seminerleri kapsamında Castells ile bir araya geldik. Her ne kadar başlarda röportaj vermeyi hiç sevmediğini belli etse de, daha ilk sorudan coşkulu yanıtlar veren 74 yaşındaki akademisyenin özellikle gençlerle ilgili konuşurken gözleri ışıldıyordu.

Yaptığı araştrımalarda 2008 krizi yüzünden Avrupalı ailelerin büyük acı çektiğini gören Castells’e göre kapitalizmin henüz bir alternatifi yok. Ancak Castells’in yine de umudu var; nedenini röportajın sonunda anlayacaksınız:

– Küresel ekonomik ve finansal sistemin toplumlar üzerinde nasıl bir etkisi var? İnsanları neden hayal kırıklığına sürüklediğini söyleyebiliriz?

İnsanlar temel olarak kontrolleri olmadığını hissediyor. Paralarının nerede olduğunu bile bilmiyorlar. Bankada olmadığını biliyorlar; paraları varlıklar, işlemler ve yatırımlar aracılığıyla her zaman sermayenin küresel dolaşımı içinde. Zengin insanların paraları vergi cennetlerine giderken onların parası ağır bir şekilde vergilendiriliyor ve bankalar onların parasına zenginlere yaptığı uygulamayı gerçekleştirmiyor. Bu da adaletsizliği artırıyor. Genel olarak finansal piyasalara bağımlılık aslında dünyadaki eşitsizliği inanılmaz bir şekilde artırıyor.

Dünya tarihinde hiçbir zaman bu kadar eşitsizlik olmamıştı. Dünya Ekonomik Forumu’nun düzenlendiği Davos gibi yerlerde bile aşırı ekonomik eşitsizlik, gelecek için belirsizlik yaratacak en önemli sosyal ve ekonomik sorunlardan biri. Sadece çok az kişinin parası olursa, insanlar paraları olmadığı için alışverişi bırakır ve bu da ekonomik krize yol açar. Sermayenin daha fazla biriktiğini, ancak insanların ekonominin devamını sağlamaya yetmeyecek kadar az harcadığını görürüz.

KUZEY KORE BİLE SİSTEMİN İÇİNDE

– Bu sosyal ve ekonomik eşitsizlik kapitalizme alternatif hangi hareketleri doğuruyor?

Öncelikle, gezegenimiz tarihte ilk defa tamamen kapitalist. Belki Kuzey Kore’yi dışarıda tutabiliriz, ancak o da farklı bir şekilde sistemin içinde. Mesele kapitalizmin alternatifi olabilir mi olamaz mı değil; bu noktada hiçbir alternatif yok, hepimiz kapitalist ekonominin içindeyiz. Mesele ne tarz bir kapitalizm olacağı üzerine. İsveç gibi hükümet kontrolünün olduğu, eğitim ve sağlık hizmetlerinin bedava olduğu, eşitlikçi, insanların vergilerini ödediği sosyal demokrat bir kapitalizm mi yoksa finansal spekülasyon üzerine kurulu ve eşitsizliği körükleyen vahşi kapitalizm mi? Kapitalizme alternatif o yüzden mesele değil; mesele düzenlenmemiş, vahşi ve sadece insanların hayatlarını değil piyasaların mantığını ve kendi kendini yok eden kapitalizmin bir alternatifini yaratmak.

– O zaman yakın ya da uzak bir gelecekte sizce kapitalizmin yıkıldığını görmeyecek miyiz?

Aslında kapitalizmin yıkıldığını 2008 kadar yakın bir tarihte gördük. Sadece bir örnek vermek gerekirse AIG (Amerikan Uluslararası Grubu) yıkıldı. Dünyadaki bankaların yüzde 50’sinin sigorta şirketi olan AIG’nin yıkılmasıyla dünyadaki bankaların çoğunluğu iflas edebilirdi. Ne oldu, hükümetler bizim paralarımızla kapitalizmi kurtardı. İnsanlar piyasalar sorunları düzeltir diyor, hayır, piyasalar kapitalizmin kalbi olan finansal sistemin kelimenin tek anlamıyla yıkılmasına yol açtı.

Önce Obama, ardından diğer Avrupa ülkeleri, onların değil vergi verenlerin parasıyla sistemi kurtardı. Kapitalizm yıkılamaz demiyorum; ama en son aşamada hükümetler devreye girer. Sonuçta finansal sistemin sürekli eleştirdiği ve sıkıldığı hükümetler aslında kurtarıcıları. Siyasi sebepler dolayısıyla finansal sistem yıkılmaz.

Gelecek sistemlerin kapitalizm mantığıyla çalışmayacağına dair herhangi bir sinyal görmüyorum. Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi kapitalizmin devletle yer değiştirmesinin ekonomik olarak tam anlamıyla bir felaket olduğunu gördük. Bu açıdan bir alternatif yok. O yüzden alternatif, piyasaların ekonomik mekanizma olması ancak sosyal ve siyasi sistem üzerinde hükümdarlık kurmaması.

– 2008 finansal krizinin etkilerini hala toplumlar üzerinde görüyoruz muyuz?

Gelecek ay, 2008 krizinin Avrupa üzerindeki sosyal ve siyasi etkilerini inceleyen üç yıllık projemizi bitiriyoruz. İnsanların sosyal ve ekonomik açıdan, iş, sağlık ve eğitim alanlarında muazzam bir acı çektiğini gözlemledik. Kötüleşen yaşam koşulları ise hala orada, krizden çıkıyoruz derken aslında doğru söylemiyoruz. Sadece tüketim ve yatırım anlamında 2008 öncesindeki seviyelere döndüğümüzü söylüyoruz. Hala iyileşmiş değiliz; IMF en azından 2018-2020’ye kadar olduğumuz yere dönmeyeceğimizi söylüyor.

Bu arada büyük şirketler iyileşti, bankalar iyileşti; ancak aileler iyileşmedi. Hanehalkları tasarruflarını bitirdi, gençler aileleriyle yaşıyor, işleri yok, yoksulluk koşulları dramatik bir şekilde her ülkede kötüleşti. Beş Avrupalı çocuktan biri bugün yoksul, on yıllardır hiç böyle bir şey olmamıştı. Ekonomik krizin toplumsal etkileri oluyor; ekonomi belki döngüler içinde iyileşebilir, ancak toplumun iyileşmesi çok daha uzun sürüyor. Büyüme seviyesi bundan çok uzun bir süre daha 2008 öncesine dönmeyecek, büyüme belki Avrupa’da yüzde 2 seviyelerini bulacak ama toplum şimdi olduğundan yüzde 20 daha iyi olmayacak.

– Sizin uzmanlık alanınız “ağ toplumuna” baktığımızda bu sosyal adaletsizliğin nasıl ağlar yarattığını söyleyebiliriz?

Sınırlı bir fenomen olsa da çok ilginç; ne gerçekleştiğine bakarsak çok fazla sayıda genç insan, ekonominin yeniden başlaması için döngünün geri gelmesini beklemedi; önce kendi geçimlerini sağlamak için ağlar oluşturdu. İkinci olarak daha fazla vakitlerinin olduğu ve daha fazla sosyal yardımlaşmaya dayanan farklı bir yaşam ve ekonomi oluşturdular. Daha az tükettiler, ekonomi için daha az çalışıp kendileri ve dayanışma için daha çok çalıştılar, alternatif yaşam şekilleri konusunda daha yaratıcı oldular.

Bunlar yeni tip hippiler değil, toplumun büyük bir kısmını oluşturuyorlar. Bunu Katalonya’da çalıştığım zaman ekonominin üçte birini oluşturuyordu. Kooperatif barınma ve üretim bazında bu fenomen devam ediyor. Bu yeni trend ve modaya da “paylaşım ekonomisi” deniyor. Bu da aslında şimdi kendi kapitalist formlarını yaratıyor. Uber ya da paylaşılan bisiklet sistemi gibi…

– Sosyal medya, internet ve teknoloji bu yeni oluşan ağları nasıl etkiliyor?

Bu paylaşım ve dayanışma ekonomisini asıl oluşturan şey sosyal medya ve internet. Ancak sosyal medya ve internet toplumumuzun dışında varolmuyor. Bizim toplumumuzun içinde yaşadığı temel biçimlerden biri. Gezegen üzerinde dört milyar sosyal medya kullanıcısı var. Toplumun yarısının akıllı telefonu var. Yaptığımız her şeyin kablosuz ağlar üzerinden olması yaptığımız her şeyi değiştiriyor. Ekonomiyi, toplumu, siyaseti, kültürü, sosyal ilişkileri, her şeyi etkiliyor. 15 yıl önce araştırdığım ve “ağ toplumu” dediğim şeye işaret ediyor, şimdi herkes bunu kabul etmiş durumda. Dijital ağların altyapısı gibi toplum ve sosyal yapılanma da ağlar üzerinden yürüyor.

GENÇLER ADİL BİR AĞ TOPLUMU YARATIYOR

– Siz kimse araştırmıyorken internetin toplum üzerindeki etkilerini ele almış bir akademisyensiniz. Yarına baktığınız zaman gelecek toplumlar için ne görüyorsunuz?

Hiçbir zaman için gelecek hakkında tahminde bulunmadım, benim değil fütüristlerin işi bu. Bu konular hakkında yazmam, gözlemlediğim ve halihazırda olageldiği içindi. Berkeley’de yaşadığım için Silikon Vadisi’ni gözlemleme olanağımın olduğu doğru, ağ devriminin sosyal ve endüstriyel açıdan başlangıcına tanık oldum. Halihazırda embriyo halinde olan bir olayı tarif edip yükselişini gördüm.

Ancak geleceği şimdi yapar, özellikle de gelecekte büyüyecekleri için gençler geleceği yapar. Benim her toplumda bugün gördüğüm, tek bir kelimeyle tarif edilebilir: Otonomi. İnsanlar özerk oldular, bağımsız düşünüyorlar, şirketlerin, devletin, kültürel kodların mantığına karşı çıkıyorlar, projeleri kapsamında hayatlarını yeniden tanımlıyorlar. Tek bir gençten bahsetmiyoruz, ağlardan bahsediyoruz. Bazen bu sosyal hareketlere dönüşüyor, Türkiye’de siyasete etki eden Gezi Parkı eylemleri zamanı olduğu gibi. İspanya’da ise geleneksel parti yapılanmaları içinde değil, tamamen siyaset sistemini değiştiren bireysel otonom hareketler içinde oldu.

ABD’de başkanın kim olacağına dair tartışmalar yapılıyor, Trump Cumhuriyetçilerde sisteme karşı çıktığı için öne çıkıyor. Ama en ilginç aday “işgal et” hareketinin içinde olan Bernie Sanders; gençlerin yüzde 75’i Sanders’ı destekliyor; çünkü otonomi, özgürlük ve eşitliği temsil ediyor. İnsanlar dünyayla ilgili kötümser olduğunda dağılan kurumlara bakıyor; ben daha iyimserim çünkü ağ kurma ve değerlerini öne sürme kapasiteleriyle gençler yeni bir toplum yaratıyor; sadece bir ağ toplumu değil, adil bir ağ toplumu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni projelerim ve yaptığım haber çalışmalarıyla ilgili bilgi almak isterseniz e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.

© 2022 ozgeozdemir.com | Tüm hakları saklıdır. Web Tasarım: mare.design.