Business HT’de yayınlanan yazım
Papa’nın 8 gün süren ve yoksul mahalleleri ziyaret ettiği Latin Amerika gezisinin ekonomik izdüşümüne baktık.
Sokaklara doluşan yüz binlerce insan, heyecanlı bir bekleyiş, sevinç çığlıkları, hayranlık nidaları ve mutluluk gözyaşları… Katolikler’in ruhani lideri Papa Francesco’nun Latin Amerika gezisi, 8 gün boyunca her türlü duygunun en yoğun haline tanıklık etti.
Vatikan’ın Latin Amerika’dan çıkan ilk lideri olma özelliği taşıyan Arjantinli Papa Francesco’nun doğduğu topraklara geri dönmesi, özellikle Latin Amerika’nın yoksul Katolikleri için büyük bir anlam taşıyordu. Papa’nın ziyaretine hem yoksulluğa sebep olan ekonomik politikaları eleştirmesi hem de sömürgecilik için özür dilemesi damga vurdu.
“İlk günahlar” için özür
Kristof Kolomb’un Amerika kıtasına ayak bastığı ilk andan itibaren Hıristiyanlık, sömürgeciliğin en kilit önemdeki unsurlarından biriydi. Ekvador, Bolivya ve Paraguay’ı ziyaret eden Papa Francesco ise Katolik Kilisesi’nin İspanyol sömürgeciliğinde oynadığı rol yüzünden özür diledi.
Bolivya’da yaptığı konuşmada Kilise’nin “ilk günahları” yüzünden Güney Amerika insanlarından özür dileyen Francesco, “Bunu söylediğim için büyük bir üzüntü duyuyorum ancak Amerika’nın yerel halkına karşı Tanrı’nın adını kullanarak büyük günahlar işlendi. Sizden naçizane bir şekilde af diliyorum” sözlerini sarf etti.
“Kapitalizm yeni sömürgecilik”
Üç ülkenin de en yoksul mahallelerini ziyaret eden Papa, günümüzün tüketime dayalı kapitalist sistemini “yeni bir sömürgecilik” olarak tanımladı. Vatikan liderinin bu sözleri, Kilise’yi şiddetle eleştiren Bolivya lideri Evo Morales’in bile, “Sanırım artık kendime göre bir Papa buldum” demesine sebep oldu.
New York Times’ta yer alan bir makalede, Papa Francesco’dan önce dünya politikasıyla ilgili bu kadar net bir duruş sergileyen son Vatikan liderinin komünizme karşı çıkan Papa II. John Paul olduğu ifade edildi. Ancak 30 yıl sonra göreve gelen Francesco’nun sözlerinin sosyalist tınısı ve kapitalizmi şiddetle eleştirmesi, dünyanın yoksul kesimlerinde hayranlık yaratıyor.
Papa Francesco, sistem eleştirisini daha da ileri götürerek, kemer sıkma politikalarına şiddetle karşı çıktı ve para açlığını “şeytanın pisliği” olarak nitelendirdi.
Papa’nın özellikle Latin Amerika’da yoksulluğa bu kadar vurgu yapması ise tesadüf değil. Vatikan liderinin ziyaret ettiği ülkelerdeki ekonomik duruma bakarsak, ortaya çıkan tablo hiç iç açıcı değil…
Güney Amerika’nın en yoksul ülkeleri
Ekvador’da yaklaşık 15 milyonluk nüfusun yüzde 25’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 2006 ve 2014 yılları arasında Ekvador’daki yoksulluk oranı hızla azalsa da ülkenin petrole dayanan ekonomisi, petrol fiyatlarındaki düşüşle sarsıldı. Son üç yıldır ekonomik büyüme yavaşlarken bu yıl sadece yüzde 1.9’luk bir büyüme öngörülüyor.
Bolivya, enerji zengini ama yoksul
Yaklaşık 11 milyonluk nüfusa sahip Bolivya’da ise yoksulluk oranı yüzde 45. Latin Amerika’nın en büyük yerel nüfusuna sahip olan Bolivya’nın maden ve enerji zengini olması, bu oranın düzelmesine yetmiyor. Güney Amerika’nın en zengin doğal gaz rezervlerini barındıran ülkenin ihracatı üzerinde elitler ve yerel halk arasında uzun süredir devam eden bir çatışma var.
1980’lerde yaşanan ekonomik krizin ardından kemer sıkma politikalarıyla ülke ekonomisinde düzelme görülse de gelir adaletsizliği arttı.
Ekonomisi tarım üzerine kurulu olan Paraguay’da ise her dört kişiden biri fakir; her 10 kişiden biri yoksulluk sınırının dibinde. Yoksulluğa karşı savaşmak adına 2014-2030 yılları için “Ulusal Büyüme Planı” hazırlayan Paraguay’ın 2015 yılında yüzde 4.5 büyümesi bekleniyor.
Bütün bu sebeplerden ötürü, yoksulluğa karşı çıkan bir Papa, Hıristiyanlık’ın yüz yıllar önce Güney Amerika torpaklarında yarattığı heyecanı ve umudu tekrar canlandırmayı başarıyor.