10.Mayıs.2013’de Milliyet’te çıkan röportajımın geniş hali…
ABD’nin en ünlü Marksist düşünürlerinden Prof. Dr. Bertell Ollman, bir dizi konuşma gerçekleştirmek üzere Türkiye’ye geldi. Marksizmle ilgili çıkacak yeni kitabının tanıtım turu kapsamında Yordam Kitap‘ın davetlisi olarak İstanbul’a gelen ünlü siyaset bilimci, Marksist Monopoly olarak geçen Sınıf Mücadelesi oyununun yaratıcısı aynı zamanda. Bu oyunun Türkçesi de yakın zamanda raflardaki yerini alacak.
Rüzgarlı bir günde İstiklal Caddesi’nde buluştuğumuz New York Üniversitesi öğretim üyesi Ollman ile güler yüzlü bir röportaj gerçekleştirdik. Yüzünden gülümsemesi eksik olmayan ünlü Marksist siyaset bilimci, zaten “sosyalizme mizah şart” diyor. ABD’deki ilk radikal mizah konferansını düzenleyen de, dünyanın tek Marksist masa oyunu Sınıf Mücadelesi’ne eğlence sosu katan da o.
Ollman araştırmaları sonucunda eski Sovyetler Birliği dahil olmak üzere dünyada hiçbir yerde böyle bir oyunun olmadığını görerek kolları sıvamış. Bir Marksist olarak iş adamı sıfatıyla oyunun pazarlanması için uğraşınca da Marksist Bir İşadamının Gerçek İtirafları adlı kitabı yazmış. Diğer yandan ABD’de marksist bir öğretim görevlisi olmanın zorluklarını da ilk elden yaşamış biri Ollman. Üniversite yönetimi tarafından oy çoğunluğu alarak kazandığı seçim sonucu atanması gereken bir göreve getirilmemiş. Ollman, eğitimin nasıl kapitalizmin en etkili araçlarından birine dönüştüğünü “Nasıl sınav cevaplanır…Ve dünya yeniden yapılır” kitabında anlatmış. Ollman ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin tamamı için:
Marksizmin asıl meselesi kapitalizmdir
- Marksizmin asıl meselesinin ne olduğuna, ne üzerine çalıştığına bakmak gerek. Çalıştığı şey Sovyetler Birliği’nde ne olduğu değildi. Marksizm hiçbir zaman gelişmemiş ülkelerde gelişmeye alternatif bir yol olmadı. Komünizm her zaman insanlık için iyi olan bir ideal gibi algılandı. İnsan doğası böyle olmadığı için bu görüş eleştirildi. Aslında ütopyacılar iyi bir dünya düşüncesinde olan kişilerdir. Marks’ın da bu konuda söyleyecekleri vardı ama asıl konusu bu değildi. Asıl konusu kapitalizmdi. Marks’ın kriz hakkında söyleyecek bir şeyleri olduğunu dile getirenler, bunun kapitalizm için önemli olduğunu vurguladılar. Fakat bunun özündeki meselenin ne olduğunu yakalayamadılar.
- 50 yıldır Marks’ı öğreten birisi olarak öğrencilerimin bana yönelttiği önemli bir soru var: Dünya bu kadar değişmişken 150 yıl önce yaşamış birini neden çalışalım? Benim cevabım da şu: Dünya bu kadar zaman içinde inanılmaz bir şekilde değişti. Ama diğer yandan aslında hiç de değişmedi. Bu da şu anlama geliyor: Kapitalizmi kapitalizm yapan özellikler ile kapitalizmin bugün edindiği şeklin arasında bir ayrım yapmanız gerek.
Marks kapitalizme sistem olarak bakıp içinde ne olduğunu görmek istedi
- Marks bir gazeteci olarak makaleler yazıyor ve bundan para kazanıyordu. İşi gereği Abraham Lincoln gibi politikacılarla uğraşmış olsa da asıl derdi teorik olarak kapitalizmin özünde ne olduğuydu. Kapitalizmin 400-500 yıllık tarihine bakarak her dönemde nasıl değişiklikler gösterdiğine bakmak istedi. Kapitalizmi bir sistem olarak neyin farklı kıldığı ve sistemin politik ve ekonomik olarak parçaları içinde nasıl bir ilişki olduğunu görmek istedi. Kapitalizmi bir sistem olarak görüp hareket yasalarını ortaya çıkarmak istedi.
Kapitalizmin doğasında kriz var, periyodik olarak kriz gerçekleşiyor
- Krize gelecek olursak… Kapitalizm son birkaç yüzyıldır periyodik olarak yaklaşık yirmi yılda bir kriz geçiriyor. Bu da her şeyi etkiliyor. Hayatı, politikayı, işleri, kültürü… Bu da sistem içinde bir çöküş demek. Siyasetçiler, basın, tüm dünya bu krizleri anlamaya, krizlerden nasıl kurtulabiliriz sorusuna yanıt bulmaya ve bir daha olmaması için çözüm aramaya çalışıyor. Ama kimse bunun periyodik olarak gerçekleştiğinin farkında değil. Ya bu son iki yüz yılda geçirdiğiniz 10. ya da 15. büyük kriz ise? Ya bu kapitalizmin doğasında varsa? Ama bunu konuşmak istemiyorlar. Çünkü bir kere kapitalizmin doğasından konuşmaya başlayınca, çözüm olarak küçücük ama çözüme faydası olmayan reformlardan bahsediyorlar. Birilerine iş vermek gibi bazı adımlar periyodik kriz meselesini çözmeyecektir. Eğer bu krizler kapitalizmin doğasında varsa, o zaman kapitalizmi değiştirmek gerekecektir. Bu noktada kapitalizmin nasıl değiştiği gibi önemli bir konuya geliyoruz. Dillendirilmesi gereken asıl nokta, son 10-15 yılda yapılan iyileşmeler işe yarayacak mı? Bazıları buna son kriz diyor. Ben de ileri sürüyorum ki, bu kriz kapitalist sistem içinde kaldığımız müddetçe sona ermeyecek. Kapitalizm görev süresinin sonuna geldi. İnsanların hayatlarına iş, sağlık ve çevre gibi konularda yaptığı zarar, kapitalizm sona ermeyeceği müddetçe bitmeyecek. Bir şeyi unutmamak gerek, bir tek tip sosyalizm var, fakat çok farklı şekillerde barbarizm var.
Kapitalizm doğal bir süreç değil
- Margaret Thatcher’ın güçlü bir şekilde vurgulamaya çalıştığı şey kapitalizmin doğal olduğuydu. Ama hayır, kapitalizm doğal değil. Sadece birkaç yüzyıl önce geldiğini ve birtakım değişiklikler geçirdiğini görebiliyoruz.
- Önce kapitalizmin krizlerinden bahsedecek olursak, görüyoruz ki mekanizmada bir bozukluk oluyor ve ardından kriz geliyor. İnsanlar da “Aman Tanrım, her şey sadece daha da kötüye gidiyor!” diye düşünüyor. O zaman alternatiflere bakalım. İnsanlar sosyalizmden ya da sosyalizmin olduğu düşünülen Rusya gibi ülkelerden nefret etseler de, “İşte bu! Benim düşünmem gereken kendi hayat meselelerim, çocuklarım ya da torunlarım var” dedikleri noktada buraya bakmalılar. Sosyalizmde kriz yok, depresyon yok.
Kapitalizmde bugün farklı olan otomasyon ve dış kaynak kullanımı
- Kapitalistler, rekabet edebilmek için daha çok makineye ve teknolojiye yatırım yaptıkça daha az işçi çalışmaya devam edebiliyor. Bugün farklı olan, otomasyon ve dış kaynak kullanımı. Bunlar çok yeni. Otomasyon II. Dünya Savaşı’yla başladı ve gittikçe hızlandı. Son yirmi yılda ise inanılmaz bir ivmeye ulaştı. Fabrikalardaki çok az insanın görevi de makinelere göz kulak olmak haline geldi. ABD’deki dış kaynak kullanımı ise inanılmaz boyutlara ulaştı. Şimdi dış kaynak kullanımı son 20-30 yılda gelişmiş ülkelerden daha az gelişmiş ülkelere doğru kaymaya başladı. Ucuz iş gücünün dünyası olan Çin, Çin’e dönüyor. Türkiye ise bu ülkelerin ortasında. Hem dışarıya kaynak veriyor, hem de dışarıdan kaynak kullanıyor. Bu da şu anlama geliyor, ABD’li işçiler yakın zamanda iş anlamında herhangi bir iyileştirme ya da yükselme göremeyecekler. Kapitalistler daha çok kar elde etmek imkanı olduğu için başka yerlere yatırım yapıyorlar. İhtiyaç duydukları işçiler de Japonya, Vietnam ve Afrika’dan işe alınacak. ABD’ye teknoloji ve bilim alanında eğitim almaya az gelişmiş ülkelerden gelen bireyler ise ülkelerine geri döndükleri zaman ABD’li kapitalistler tarafından çalıştırılacaklar. ABD’li işçiler ise ne yapacak? Bu daha önce yoktu, yeni olan bu. Kapitalist sistemde işçiler için bir iyileşme olmayacak. Bu da daha çok işsizlik, daha çok insanın evinden atılması, daha çok insanın emeklilik maaşını ve biriktirdiklerini yitirmesi, sadece yoksulların değil, çok sayıda kişinin çocuklarını üniversiteye gönderememesi, daha çok intihar, daha fazla kişinin uyuşturucu kullanması ve çok sayıda kişinin daha önce kapitalizmle ilgili fark etmediği şeyleri anlamasına sebep olacak. O yüzden bir ülkedeki nüfusun yaklaşık yüzde 90’ına denk gelen emekçi sınıfı, kapitalizmin onlar için bir gelecek ve iş vaat etmediğini görecek.
- Bu noktada hükümet ve kapitalizm arasındaki ilişki aydınlanıyor. ABD hükümeti ve diğer hükümetler kriz başladığında bankalara mali yardım yaptılar. General Motors gibi şirketler zenginleşirken işçilerin maaşlarında kesintilere gidildi ve daha uzun saatler boyunca çalışmak zorunda kaldılar. 1980’lerin başında Fransa’da François Mitterrand’ın Sosyalist Partisi iktidara geldiğinde “sosyalist bir devlet yaratacağız” dediler. İlk başlarda da bu yönde ilerlediler. Bu sefer de kapitalist grevi yaşadılar, çünkü yatırım yapmıyorlardı. Ya çok az yatırım yapıyorlardı ya da başka yerlere gidiyorlardı. Tuz ve biberi bir araya getirebilirsin, ama ateş ve suyu getiremezsin. O yüzden kapitalizm ve sosyalizm arasındaki mutlu bir evlilik yürümez. Fransa şimdi de benzer bir süreçten ikinci kez geçiyor. Mitterrand ve Thatcher dönemindeki politikalar benzerlik gösteriyordu. O yüzden komünizm kadar uç bir noktaya ilerlemeden çözümler olduğunu görebiliriz.
- İnsanlar değil, çevre de bundan zarar görüyor. İklim değişikliği kapitalizme bağlı olarak gelişiyor. Çevre sorunları Marks’ın bu sistem içinde öngöremediği bir sorun. Savaşa dönüşebilecek çok sayıda korkunç çatışma var. Savaş da aslında ekonomik kriz sırasında iş imkanı yaratabilmesi amacıyla elverişli. II. Dünya Savaşı’nda 13-14 milyon kişi orduya yazıldı. Ama yeni bir savaşı otomasyonla makineler, dış kaynak olarak da başka ülkelerin askerleri yapacak. Her gazetenin kapağında ekonomi yerine savaş ve insanların ne kadar acı çektiğiyle ilgili haberler olurdu. İnsanların kafasının depresyondan uzak olmasını sağlaman gerekir. Herkes savaştan sonra daha iyi bir şekilde yeniden başlayacağız diye düşünür. Çözüm olarak da işçi sınıfının kapitalizme karşı bir strateji üzerinde çalışması gerekiyor. Bu da her ülkedeki demokratik koşullara bağlı olarak değişecektir. İşçi sınıfının emellerini temsil eden bir partinin olması ve kapitalizmden uzaklaşma gerekiyor.
Hollywood hayatımı film yapmak istedi
- Bir toplumu pasta gibi düşünebilirsiniz. Bu pastayı çeşitli şekillerde parçalarına bölebilirsiniz. Kadın, erkek, milliyet, din ya da sınıf olarak. Parçaları nasıl ele aldığın ise toplum üzerindeki düşüncelerini etkileyecektir. Kapitalizmde ise okullarda ve basında insanların sınıf üzerinden düşünmesini engellemeye çalışıyorlar. Her sınıfın farklı çıkarları var ve bu çıkarlar arasında bir mücadele meydana geliyor. Bu mücadeleden de siyaset ve sınıf mücadelesi oluşuyor. Ancak sınıfları anlamazsanız, sınıf mücadelesini de anlayamazsınız. Bu yüzden bu oyunda çocuklar için her sınıfın basit tanımları var. 8 yaşındaki çocukların anlayabileceği kadar basit. Çünkü ben pedagojiden ve nasıl eğitim verileceğinden anlıyorum. Marksizmdeki en önemli etmen de sınıf mücadelesi. 250 bin oyun satıldı şimdiye kadar. İlk beş yıl beş ülkede satıldı. Ama artık İngilizcesi yok. İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve İtalyanca’da satıldı ama Türkçe’de hiç satılmadı. O yüzden şimdi Türkiyelilerin oyunu nasıl bulduğunu göreceğiz.
- Çok başarılı Hollywoodlu yapımcılar hayatımı filme çekmek istediler. Hatta bana sosyalizmle dalga geçmeyeceklerine dair söz verdiler. Oyun işine param olmadığı için bir arkadaşımla beraber yatırım yapmıştım. Herkes 250 bin oyun satınca çok para kazandığımızı düşünüyordu ama öyle olmadı. Çok az bir miktara sattık, dünyanın dört bir yanındaki sosyalist kitapçılar oyunu istedi ama bize henüz parayı ödemeyen yerler de var. Reklama çok fazla para ayırdık. O yüzden o zamanlar beş parasız kaldık. Hollywood bize en azından biraz para verecekti. Hayat hikayenizin haklarını sattıktan sonra filmi görebiliyordunuz ve senaryoyu okuduk. Çok kötüydü, tamamıyla sosyalizm karşıtıydı. Ama komik değildi. O yüzden bunu yapmamaya karar verdik. Ancak iki yıl sonra hayatımı geri alabildim, çünkü bir kere telif haklarını sattıktan sonra öyle hemen alamıyorsun. Ama en azından diyebilirim o havalı Hollywood insanlarıyla politika konuşarak biraz zaman geçirdim.