19.06.2013’te Milliyet’te çıkan röportajımın tamamı…
Türkiye’nin yakın tarihindeki en büyük eylemlerin yaşanmasına yol açan Gezi Parkı, cumartesi günü polis müdahalesiyle dağıtıldı. Park’ın dağılmasının ardından şimdi de harekete bundan sonra ne olacağı daha çok tartışılmaya başlandı. ABD’nin Pennsylvania Üniversitesi‘nde Modern Avrupa Entelektüel ve Kültürel Tarihi öğretim üyesi olan Warren Breckman, Bilgi Üniversitesi‘nin düzenlediği bir konferans için geldiği İstanbul’da sorularımızı cevapladı. Warren, ABD’de ekonomik krizin ardından 2011’de New York‘taki Zuccotti Park‘ın işgal edilmesiyle başlayan “Wall Street’i İşgal Et” adlı hareketle Gezi Parkı eylemlerini karşılaştırdı.
Gezi Parkı ve Wall Street’i karşılaştığınızda ilk bakışta öne çıkan benzerlikler ve farklar neler?
İlk temel fark hükümet güçleri ve göstericiler arasındaki karşılaşmanın boyutunun çok da büyük ve şiddetli olması. Diğer yandan ABD bağlamında da şiddet vardı, Oakland’da biber gazı kullanıldı, Zuccotti Park gecenin bir yarısı polis tarafından basıldı ve içeriye gazeteci alınmadı, insanlara şiddetle karşılık verildi, biber gazı kullanıldı. Parkların büyüklükleri de bir diğer fark. Gezi Parkı daha büyük, daha çok şehre yayılmış bir park. Zuccotti Park ise kamu/özel karışımı bir park, tam olarak kamu alanı bile değil. İki hareket de demokrasinin anlamı için hareket ediyor. Türkiye’de özellikle sandıkta zafer kazanmış ve çoğunluğun seçtiği bir parti olmanın demokrasi için yeterli olmadığı hissiyatı var. Demokrasi günlük hayatın içinde olmalı, açıklık ve tartışma kültürünü içermeli, herkesi tanımalı. ABD’de de demokrasinin çöktüğü hissiyatı vardı. Gezi’yi ziyaret ettiğimde, meclisler bir karar vermek için tartışıyordu. Bu da Zuccotti Park’taki işgalcilerle olan bir başka ortak özellik. Ancak tartışmanın yapısı farklıydı. Zuccotti Park’ta “insanların mikrofonu” yapısı vardı. İnsanlar mikrofon yerine, söze başlayacak kişinin kısa cümlelerini tekrarlıyorlardı. Bunun oradaki tartışmalarda ilginç ve önemli bir etkisi oldu, sözlerin tekrar edilmesiyle mesajın iletilmesi bakımından. Demokrasiye önemli bir deneysel yaklaşım oldu. Bunun başlangıcı da polisin seslerini çıkaracak aletleri kullanmalarına izin vermemesiyle oldu. Bir zorunluluktan doğdu ama güçlü bir etki doğurdu.
Bu eylemlere katılan kitle için ne dersiniz?
İki harekette de katılımcılar çok benzer. Tabii ki her yaştan insan var, çok yaşlı insanlar da var. Ama iki durumda da bu genç insanlar için dönüştürücü bir eylemdi. Bu kuşak sadece neoliberal küreselleşmenin olduğunu bir dünyada yaşadı. Böyle protestolara katılmaları neoliberal kapitalizmden başka olasılıkların ve alternatiflerin olduğunu keşfetmelerini sağladı. Berlin Duvarı yıkıldığında Berlin’de yaşıyordum ve o zaman “sosyalizm öldü” denmişti. Marx yanılmıştı. Evet, Marx komünizm hakkında yanılmıştı ama kapitalizm hakkında haklıydı. ABD’de ciddi bir ekonomik kriz vardı, burada eksik olan ise bu. Wall Street’i İşgal Et hareketi ekonominin çöktüğü hissiyatıyla harekete geçmişti. Bu çöküş sırasında ise siyasi sistem zenginleri korumuştu. O yüzden orada genel olarak halk mesajı anlayabiliyordu. Ayrıca insanların üniversite kredilerinin ceremesini çeken çocukları oradaydı. İnsanlar bu yüzden bunu anlıyor ve destek veriyordu. Sonuçta kendileri de ekonomik sistemin bir kurbanıydı. Ben bir tarihçiyim ve 10 yıl önce Karl Marx’ı anlatmam onlara hitap etmiyordu. Kapitalizmin içinde istikrarsızlıklar ve krizler olduğunu söylemek gökyüzünün mavi olmadığını söylemekti. Ekonomik krizle beraber yeniden ekonomi ve siyasetle ilgili bir diyalog kurabiliyoruz. Gençlerin dönüşüm geçirmesi, ABD için de burası için de çok önemli. Herkesin dediği gibi, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. En azından düşünce şeklimizde.
Gezi Parkı’ndaki örgütlenmeye baktığımızda, her şey ücretsizdi, hareketin bir lideri yoktu. Wall Street ile benzerlikleri neler?
Zuccotti Park’ta da aynen yiyecek ücretsizdi. Yerel işyerleri sürekli yiyecek gönderiyordu. Ya da bir pizza dükkanını arayarak işgalciler için pizza söyleyebiliyordunuz. Hatta bir pizza dükkanı Occu-Pie (parça) adında bir pizza yapmıştı. Taksim’deki gibi Zuccotti Park’ta da kendiliğinden gelişen toplu bir yaşam alanı vardı: Mutfak, yiyecek, bahçe gibi alanlar üzerinden kurulan bir düzen. Zuccotti Park’ta ise liderler vardı. Şimdi iki yıl içinde geriye doğru baktığımızda bunu görüyoruz. Ancak karar alma mekanizmaları yataydı. Fikir birliği ve demokratik yapısı grubun temel idealiydi. Bu da eski tarz solculuğun bugüne evrilmesi anlamına geliyor. Marksist, Leninist solculukta parti yapısı temeldi. Liderin olmaması ise bir başarısızlık değil, temel bir prensip. Zuccotti Park ve ABD’de Taksim’den farklı olan ise insanların birtakım taleplerle öne çıkma isteklerinin olmayışıydı. Daha çok “Sizinle konuşmuyoruz bile” havası hakimdi. “İktidar yokmuş gibi ve talep ettiğimiz özgürlük zaten bizimmiş gibi davranalım” düşüncesi vardı. Bazı talepler vardı tabii ama daha çok protesto tavrı ve birlikte olmanın yeni yollarını keşfetme amacı bulunuyordu.
Hareket bugün nasıl bir durumda?
Hareketin gücünü kaybettiği çok açık. Muhalifleri diyecektir ki “Lideri olmayan, sadece bu parkta olmak isteyen bir hareketten zaten başka ne bekliyordunuz?” Ama şunu unutmamak gerek ki hareket şiddetli bir şekilde sona erdirildi. Türkiye hükümeti gibi orada da devlet bu hareketi ezebileceklerini düşünerek harekete geçti. Özünde başarılı oldular da. Öğrendiğimiz bir şey var ki, gerçekten de önemliydi, sizin için de öyle olacak. İnsanların bir alanı işgal etmesi ve bir alan paylaşmaları çok özeldi. Ne zaman ABD’nin farklı şehirlerindeki işgallere müdahale edildi, hareketi önemli ölçüde kırdı. Ancak Wall Street hareketi bir şekilde devam etti. Sandy kasırgasında işgal hareketi yardım organize etti. İktidarın kaynakları dağıtımıyla ilgili hareketin genel eleştirisine uygun bir söylemle bunu yaptılar. 2012 Mayıs yürüyüşü vardı ve başarılıydı. Bu hareket sırasında edinilen tecrübe, dönüşüm, devletin şiddetli bir şekilde karşılık verdiğini unutmamak, idealler çevresinde inşa edilmiş bir toplulukta olmak devamı sağlayacaktır. Bu biraz da ekonomik durumun düzelip işsiz insanların iş bulup bulamayacağıyla da ilgili. Mesela 1968 başarılı mıydı başarısız mıydı? Belki başarısızdı ama insanların toplumla ilgili algılarını değiştirerek başka ihtimallerin de olduğunu gösterdi. Eşcinsel evlilikler, kadın hakları, üniversite gibi yerlerde daha az hiyerarşi, otorite, bunlar 1968 sayesinde yaşanan dönüşümlerdi.
Türk devletinin ve Amerikan devletinin harekete cevap verme şekline baktığınızda neler görüyorsunuz? Başbakan Erdoğan, polisin ve devletin ABD’de bu harekete verdiği cevabı konuşmalarında vurguladı ve müdahaleler sırasında 17 kişinin öldüğünü söyledi.
Öncelikli olarak 17 kişi bu işgal eylemleri sırasında müdahale yüzünden ya da polis kurşunlarıyla ölmedi. O yüzden bu doğru değil. Yine de ABD’de yaşanan şiddeti göz ardı edemeyiz, yaralananlar oldu. Buradaki eylemlerden farklı olarak ABD’de katılımcıların çoğu 2008’de Obama için oy vermişti. Demokratların da klasik, zengin elitler olduklarını anladıkları için ise hayal kırıklığına uğramışlardı. Ancak Obama eylemler boyunca işgalcileri destekledi. Obama hiçbir zaman eylemi kınamadı, insanları sakinleştirmeye çalıştı. Hatta bundan yararlandı bile. Polis şiddeti ise yerel hükümetten kaynaklanıyordu. Burada ise ulusal lider olarak Erdoğan bu insanları kınıyor. Burada tehlikeli olan Erdoğan’ın ulusal politikayı ayrılığı keskinleştirmek için kullanması. Obama ise “Bunlar bizim çocuklarımız, ekonomik krizden etkilendiler” diyerek onları anlamaya ve onlara yardım etmeye çalıştı. Hatta bunu işgal hareketini Cumhuriyetçi Kongre’yi ekonomi üzerinde daha etkili bir tavır almaya itmek için kullandı. Yerel hükümeti durdurmaya çalışmadığı için Obama’nın iki yüzlü olduğunu söyleyebilirsiniz. Zaten Obama’nın kendi içinde çok sayıda çelişkisi var. Erdoğan’ın yürüttüğü politika ise çok tehlikeli. Bu protestoyu derin bir bölünmenin yol açılmasına sebep olacak şekilde kullanıyor. Gerçi bu bölünme zaten Türkiye toplumunda var. Ancak bunu engellemek için ortak bir dil bulmaya çalışmıyor. Kullandığı dil ayrılık yaratacak şekilde. “İyi ve kötü insanlar”, “doğru Türkler, yanlış Türkler” ayrımına yol açıyor. Bu herhangi bir toplumun geleceği için çok tehlikeli. O yüzden Obama hükümetinin çok farklı davrandığını söyleyebiliriz.