07.06.2013’te Milliyet’te çıkan yazım…
Gezi Parkı eylemleri ortaya çıktığından beri dünyanın gözü İstanbul’da. Farklı ülkelerden çok sayıda gazeteci, akın akın ne olduğunu aktarmak için buraya geliyor. Onların bakış açısından Gezi olaylarını öğrenmek için direnişin sembolü haline gelen Park’a gidiyoruz. Karşımıza ilk Alman televizyonu ARD’nin İstanbul muhabiri Ralph Bemmann çıkıyor. Bemmann, “Burada olduğum için çok mutluyum” diyerek başlıyor sözlerine. Türkiye’deki siyasi durumu iyi bildiklerini vurgulayan Bemmann, olayları çıktığı andan beri işlediklerini belirtiyor: “Kendinizle gurur duymalısınız. Biz bundan yıllar önce Almanya’da fiziksel bir duvarı yıkarak özgür kaldık. Siz ise psikolojik bir duvarı yıktınız ve korku yok oldu.”
Eylemlerin barışçı yapısına vurgu yapan Bemmann, Almanya’da 4.5 milyon Türk yaşadığı için ülke olarak olanlara büyük ilgi olduğunu ve Alman basınının geniş yer ayırdığını da belirtti. Çoğu gazeteci parktaki dayanışmayı gördükten sonra ilk günlerdeki polis şiddetini unutmuş gibi. Gerçi Belçika’daki yerel bir gazete için çalışan Tom Palmaers, İstanbul’a gelmeye karar verdiğinde annesi ve kız arkadaşının buna karşı çıktığını söyledi: “Yaşadığım yerde kömür madeni olduğu için çok sayıda Türk var. Olayları yerinde anlatmak için gelmek zorundaydım.” Palmaers, Park’taki havayı Almanya’daki büyük festivallere benzetti.
İstanbul’daki eylemlerin Arap Baharı olmadığını vurgulayan Alman gazeteci, “Eylemlerin amacı tabii ki sadece park değil. Bütün yasaklamaların ardından bu bardağı taşıran son damla oldu. Herkes bana bunun Arap Baharı mı olduğunu soruyor. Hayır değil. Çünkü insanlar illa Erdoğan görevinden çekilsin istemiyor. Sadece bazı şeyleri yeniden düzenlemesi yeterli. Erdoğan’ın hem başbakan, hem belediye başkanı, hem polis olması gerekmiyor” diyerek yorumladı olayları.
Avusturyalı gazeteciler Jan Hetfelisch ve Flo Smith ise parkta gündüz “devrim partisi”, akşam ise protestoların olduğu gözleminde bulundu. Hetfelisch, Avusturya’da gösteriler ile buradaki arasındaki en büyük farkın dayanışma ve topluluk hissiyatı olduğunun altını çizdi. Smith ise parkta 7 yaşındaki çocuklardan büyükannelere kadar çeşitli insanların olmasında çok etkilenmiş.
İspanya’nın en büyük gazetelerinden ABC için çalışan Daniel Iriarte ise İstanbul’daki eylemlerle İspanya’dakilerin benzerliğine dikkati çekti. Iriarte, ekonomik kriz ile İspanyol gençler tarafından başlatılan işgal ve oturma eylemleri ile Gezi Parkı’nın birbirine çok yakın olduğunu belirtti: “Burada da gençler aynı İspanya’da olduğu gibi organize oluyor, tartışmalara katılıyor ve beraber ortak bir alanı paylaşıyor. Daha önce siyasiler tarafından dinlenmeyen gençler, seslerini duyurmak istiyor.”
Iriarte, iki ülkedeki sosyal hareketlilik arasındaki en büyük farkın ise polis şiddeti olduğuna değindi: “Eskiden İspanya’da da bu derece şiddetli polis müdahalesi oluyordu. Polis bazen yine müdahale etse de artık bu kadarını görmek mümkün değil.” İspanya’nın Türkiye’yi çok da iyi bilmediğini aktaran Iriarte, İstanbul’un turistler için gözde bir şehir olduğunu, bu yüzden daha çok İstanbul’un tanındığını vurguladı. İspanyol gazeteci, “İstanbul’da bu çapta büyük olayların yaşanmasına şaşıran İspanyolların gözü burada” dedi.