17 AĞUSTOS’TAN AMAZON ORMANLARINA BİR HİKAYE

Çocukken mesleğimize dair kurduğumuz hayalleri yaşama şansına erişmişken çoğu zaman o ana gelebilmek için ne kadar çabaladığımızı unutuyoruz. Ya da yaptığımız işe sahip olabilmek için nelerden vazgeçtiğimizi günlük zorlukların içinde düşünmüyoruz. Neden bu mesleği seçmiştik ki en başında? Gerçekten bu muydu hayalini kurduğumuz?

Daha yeni döndüğüm üç haftalık ABD seyahati, neden gazetecilik macerasının içine girdiğimi hatırlattı bana… ABD Dışişleri Bakanlığı’nın düzenlediği Uluslararası Liderlik Programı’nın davetlisi olarak araştırmacı gazetecilik programına katılma şansına sahip oldum. İlk defa ABD’ye gitmenin heyecanı ile Washington DC, Chicago, Austin ve Tampa olmak üzere dört farklı şehri gezmenin verdiği sevinç bir yana, bu seyahat bana mesleğim için taze bir soluk alma şansı verdi.

ABD yolculuğuna, Ortadoğu, Orta Amerika, Latin Amerika, Afrika, Ortadoğu ve Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanından 21 ülkeden 21 gazeteci katıldık. Seyahatin bana kattığı en büyük değerlerden biri, bu birbirinden gözü kara ve başarılı 21 gazetecinin hikayesini dinlemekti. Onların deneyimlerini öğrenmek, neden bu mesleği istediğimi ve gazeteci olabilmek için üstesinden gelmek zorunda kaldığım zorlukları hatırlattı.

ABD'ye giden 21 gazeteci

17 Ağustos depremine dair kupürler

Program kapsamında gruplar halinde Amerikan ailelerinin davetlisi olarak Şükran yemeğine katılma ayrıcalığına sahip olduk. Avustralyalı, Ummanlı ve Mısırlı gazeteciler ile beraber Teksas eyaletinin Austin şehrinde yaşayan bir ailenin davetlisiydim. Ailenin tıp okuyan büyük kızı bize, “Nasıl gazeteci oldunuz?” sorusunu yönelttiğinde yıllar sonra hatırladım içimde ilk gazetecilik ateşinin yandığı anı…

Gezi eylemleri, sızdırılan ses kayıtları, Soma maden kazası, geçirdiğim beyin ameliyatı, gazetecilik mesleğine dair çalışma şartlarının zorluğu ve yoğun mesai saatleri, uzun zamandır gazetecilik yolunda beni en çok yoran gelişmelerdi. Ancak o soruya cevap verirken yıllar öncesinde hissettiğim heyecanı tekrar yaşayabildim.

17 Ağustos 1999’da deprem olduğunda daha 12 yaşındaydım. Bütün ülkeyi sarsan bu travmanın benim üzerimdeki etkisi de çok derin olmuştu. Parçalanan aileler, anne ve babalarını kaybeden çocuklar, çocuklarına ulaşmaya çalışan ailelerin dramı kalbimi çok acıtıyordu. O zamanlar deprem ile ilgili ortalıkta çok fazla yanlış bilginin dolaşıyor olması, gazetelerde çıkan haberlerin birbirini tutmaması, medyanın rolü üzerinde tartışmaların başlamasına neden olmuştu. Ben de her gün bütün gazeteleri almaya, ilgimi çeken haber kupürlerini kesmeye ve onları bir deftere yapıştırmaya başladım. Böylece kocaman bir 17 Ağustos arşivi oluşturdum.

81066_5

O günlerde karar verdim gazeteci olmaya… Çok kararlı ve idealist bir gazeteci olacağıma ant içmiş ve bütün hayatımı ona göre şekillendirmeye başlamıştım. Bu lise ve üniversite hayatımı, üniversitede yaptıklarımı, yüksek lisansımı, her şeyi etkiledi. Ya sinemacı olacaktım, ya da gazeteci… Ama eninde sonunda bir şekilde insan hikayelerini anlatacaktım.

Özü insan hikayeleri

2008 yılında ilk gazetecilik stajımı yapmak için o zamanlar deli gibi okuduğum Radikal gazetesinin dış haberler müdürü Ceyda Karan’a bir mail attım. Karan, CV’lerden hiçbir şey anlaşılamayacağını; neden gazeteci olmak istediğimi, neler yaptığımı, boş zamanlarımı nasıl değerlendirdiğimi belirten bir yazı yazmamı istedi. Bugün çok akıllıca bir işe alma hamlesi olarak gördüğüm o yazının ilk cümlesine “Aslında her şey insan hikayelerine olan ilgimle başlıyor” ifadesini yazdım. Yazım Karan’ı ikna etmiş olacaktı ki, Radikal’de ilk stajımı yaptım.

Gazeteciliğe meraklı Amerikalı gençler

ABD seyahatinin son durağı olan Tampa şehrindeki John Hopkins ortaokulunun gazetecilik programına katılan öğrencilerden birinin sorusuna da bu cevabı verdim aslında; gazeteciliğin özü insan hikayelerini anlatmak, sinema ya da edebiyat gibi gazetecilik de bunun bir başka yolu. O yüzden insanın kalbine dokunan ne varsa, yazmaya değer bence…

John Hopkins okulundaki öğrencilerin heyecanını görmeliydiniz, gözleri ışıl ışıl parlayan o gençler, çok başarılı bir gazete çıkarıyor, televizyon stüdyolarında haber programlarını yapıyor, anne babalarının boşanma hikayelerini kalbe dokunan bir şekilde kaleme alıyor, biz gazetecilere yolculuğumuz sırasında hiçbir Amerikalının sormadığı kadar heyecanla soru soruyordu. Ben de tam onların yaşındaydım gazeteci olmaya karar verdiğimde, Papa Francesco’ymuşum gibi benimle selfie çektiren gençlerin heyecanını taşıyordum o yaşlarda…

Diğer yandan grubumuzda yer alan 21 gazeteciden hiçbiri John Hopkins okulundaki öğrenciler kadar şanslı değildi. Bizim ülkemizde sahip olmadığımız imkanlara sahipti bu öğrenciler, biz çok daha zor koşullarda gazetecilik mesleğine girişmiştik. Ancak 12 yaşındaki bu çocukların gözlerinde o heyecanı görmek mesleğimize duyduğumuz tutkuyu pekiştirmek için inanılmaz bir şans oldu.

Uyuşturucu kartellerine karşı mücadele

Türkiye’de gazetecilerin karşılaştığı zorlukları burada tekrar etmenin bir anlamı yok; ancak yalnız değiliz ki… Grubumuzda bulunan Orta Amerikalı gazeteciler uyuşturucu kartelleriyle ilgili haber yaptıkları için ölüm tehditleri alıyor; Panamalı gazeteci arkadaşım Kolombiya sınırında FARC tarafından kaçırılma riskini göre alarak 12 saat at sırtında tek başına haber yapmak için Amazon ormanlarındaki köylere gidiyor, aynı zamanda haberleri yüzünden Panama hükümeti annesine vergi soruşturması başlatıyordu.

Bolivyalı gazeteci arkadaşım ise Meksika’da kaçırılan öğrencilerle ilgili haber yapmak için kartellerin koruması altında gezmek zorunda kalıyor, gazeteciler için yapılan panik butonunu taşıyordu. Ortadoğulu gazeteciler, haberlerini takma isim kullanarak yayınlamak zorundaydı. Güney Sudan’dan gelen gazeteci ise birçok kez hapse girip çıkmıştı, ancak yine de yaptığı meslekle gurur duyuyordu.

Gezinin son gününde hep beraber programın değerlendirmesini yaparken, Slovenyalı gazeteci arkadaşım, “Son zamanlarda mesleğimi değiştirmeyi düşünüyordum, ancak bu gezi sayesinde tekrar eskiden duyduğum heyecana kavuştum” dedi. 21 gazeteci olarak hepimiz aynı şeyi düşünüyorduk, “Meslek olarak gazetecilik dışında yapabileceğimizi düşündüğümüz hiçbir şey yok”. Birbirimizden cesaret aldık 3 hafta boyunca, birbirimizin başarılarıyla gurur duyduk ve yaptıklarına hayranlık besledik. İster yazılı olsun, ister dijital, ister video, ister radyo, hikayeler orada bir yerde dururken ve mesleğine böylesine tutkulu gazeteciler varken, gazeteciliğin sonunun gelmesinin imkanı var mı sizce?

1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir