12 Mart 2011′de Bianet’te yayınlanan yazım…
Franco diktatörlüğü sırasında bebeklerinin çalınıp başka ailelere evlatlık olarak verildiğini iddia eden ailelerin geçen ay içinde yargıya müracaat etmesi, konuyu İspanya gündeminin en önemli maddelerinden biri haline getirmişti. Uygulanan bu yöntem Arjantin’deki cunta rejimiyle özdeş hale gelmiş olsa da, aslında kökeninin İspanya’daki Franco rejimine dayandığına daha önce değinmiştik. İspanya’nın en büyük gazetelerinden El Pais‘in başlattığı yeni yazı dizisi ise konuyla ilgili çok çarpıcı hikayeleri okuyucularıyla buluşturuyor. “Çalınan Hayatlar” adı verilen yazı dizisiyle, El Pais gazetesi sadece topraklarının yakın zamanda tanık olduğu sarsıcı hikayeleri yayınlamakla kalmıyor, İspanya’nın geçmişiyle yüzleşmesine ön ayak oluyor. Kendisinin çalınan bir bebek olduğundan ya da bebeğinin çalındığından şüphe eden okuyucuların kendilerine ulaşması çağrısında bulunan gazete, bebeklerin çalınması sürecinde kilisenin, din adamlarının, tıp görevlilerinin ve doktorların oynadığı önemli rolü vurgulayarak olayın başka bir boyutuna dikkati çekiyor.
Gazete, 1950’lere kadar komünistlerin, cumhuriyetçilerin ve Franco karşıtlarının bebeklerinin bir baskı yöntemi olarak ellerinden alındığını ve başka ailelere verildiğini fakat daha sonraki yıllarda kaçırılan bebeklerin ailelerinin illa ki komünist olmadığını vurguluyor. Yoksul, bekar ve toplumsal konumu nedeniyle doktor baskısına direnmeye gücü olmayan annelerin doğum yaptıkları kliniklerde kendilerine bebeklerinin öldüğünün söylendiği, aslında bebeklerine el konulup başka ailelere verildiği anlatılıyor. İspanya toplumunun hafızasındaki bu büyük yaranın kurbanlarıyla uzun yıllardır görüşmeler yapmakta olan sosyologların gazetede yer alan yorumlarına göre, Franco’nun bu politikası Hitler‘inkiyle çok büyük benzerlikler gösteriyor. Zayıf olanları eleyip güçlü olanları seçmeye dayanan Hitler ideolojisinden birçok anlamda feyz alan Franco rejimi, önceleri hücrelerde dünyaya gelen tutukluların bebeklerini rejim yanlısı ailelere vermekteyken, sonradan güçsüz ve yoksul annelerin bebeklerine de el koymaya başladı. İşin en acıklı yanlarından biri ise, bebeklerine el konan annelerin doğumlarını ya kliniklerde ya da dini kuruluşlarda gerçekleştirmiş olması. Bebekleri çalınan anneler, ölen çocuklarının cesetlerini görmek travmatik olacağı savı ile bundan vazgeçirilmiş. Bazen de anneler, rahipler tarafından çocuklarını çok daha iyi koşullarda yaşayacakları ailelere evlatlık olarak vermeye ikna edilmiş. İnternette biyolojik çocuklarını ya da ailelerini arayanlar için “Yasadışı Evlat Edinme Mağdurları Ulusal Birliği” olan Anadir tarafından bir ağ oluşturuldu. Bu sosyal ağda yer alan hikayeleri okuyan birçok anne, kendilerinin de başına aynı şeyin gelmiş olabileceğinden şüphelenip çocuğunun hala yaşayıp yaşamadığına dair izleri takip etmeye çalışıyor.
El Pais yıllar sonra tekrar biraraya gelmiş ailelerin de öykülerine yer veriyor. Liberia Hernández, evlatlık verildiği aile tarafından kötü muamele görerek büyütülmüş. Neden kendisini evlat edindiklerini sorguladığında ise “yaşlandığımızda bize bakman için yaptığımız bir yatırımsın” yanıtını almış. Liberia Hernández’in biyolojik annesi, yaşadığı köyden kovulduğu zaman, yedi çocuğuna göz kulak olmak için sevmediği bir adamla evlenmiş ve bu sırada da Liberia’ya hamileymiş. Daha fazla çocuk istemediğini söyleyen kocasından Liberia’yı saklayabilmek için doğumundan sonra onu rahiplerin yaşadığı bir eve vermiş. Önceleri her gün Liberia’yı ziyaret etmekteymiş, fakat birkaç yıl sonra rahipler çocuğunu görmesine izin vermemeye başlamışlar. Bu sırada Liberia, rahipler tarafından kendilerine hiç de iyi davranılmadığını ve evlatlık edinecek ailelerin huzuruna çıkarıldıklarında at muamelesi görüp dişlerine ve bacaklarına bakıldığını anlatıyor. Evlatlık verildiği ebeveynlerinin ölmesi ve evliliğinin ardından, biyolojik kardeşlerinin gazeteye verdiği bir ilan sayesinde onlara kavuşmuş Liberia. Bugün 56 yaşında olan Liberia böylelikle hem biyolojik annesini ölmeden önce tanıma hem de kardeşleri ve kuzenlerine kavuşma şansına sahip olmuş.
Anadir’in ön ayak olduğu kavuşmaların ilkinin kahramanları kimliklerini gizli tutmaya karar verse de, öldü denilen bebeğinin yaşadığına inanıp yıllar sonra kızına kavuşan annenin hikayesi birçok ailenin içindeki umut ışığının kuvvetle yanmasına sebep oluyor. Bir başka hikaye, 17 yaşındayken hamile kalan Rosa’nın biyolojik oğlu Alfonso’yla buluşmasına dair. Avukat olan Alfonso, evlatlık olduğuna karar verince biyolojik annesini aramaya girişmiş ve tam 27 yıl sonra doğumunun ardından bebeği elinden alınan biyolojk annesi Rosa’ya kavuşabilmiş. Rosa’nın doğum yaptığı hastanede çalışan ve kendisinin evlatlık olarak verilmesinde aracı olan rahibin izini sürmesiyle biyolojik annesini bulan Alfonso’yu en çok şaşırtan şey ise annesine sadece 10 dakika mesafede yaşıyor olması. Kendisini evlatlık edinen ailenin Rosa’yla tanışmak istememesini çok da önemsemiyor Alfonso: “Şimdi kendimi tam hissediyorum. Yaralarımdan birini iyileştirdim” diyor.
El Pais’in bu yazı dizisi, evlatlık edindiği çocuğunun biyolojik ailesini aramasında ona yardımcı olan ebeveynlerin, evlatlık çocuklarına tüm servetlerini yatırdıklarını ve onları nasıl karanlık sokaklarda park etmiş arabalardan aldıklarını anlatan ailelerin, kendisine öldü denilen çocuğunun yaşadığına ikna olan annelerin hikayelerini tüm çarpıcılığıyla anlatıyor. Evlatlık edinme sürecinin nasıl işlediğini ve ailelerin bu süreçte ne kadar çok para vermek olduğunu ifşa ediyor. Yazı dizisinin en önemli özelliği ise bu süreçte din adamlarının, doktorların ve hemşilerin rolüne dikkat çekmesi, Franco diktatörlüğünün yürüttüğü bu politikayı bütün yönleriyle ve eleştirel bir dille ele alması. İspanya’nın yakın geçmişiyle hesaplaşmasını sağladığı için El Pais’in bu yazı dizisi bu kadar çarpıcı…