06.04.2016’da Business HT’de yayınlanan yazım…
Panama Belgeleri’nin arkasında bir sanat eseri gibi titizlikle oluşturulan bir gazetecilik çalışması var
ABD’nin başkenti Washington D.C.’de daha kışın çarpıcı soğuğunun vurmadığı tatlı bir sonbahar günü. Yapraklar olanca renk şöleniyle dünyanın diplomasi kalbinin geniş yollarına dökülüyor. Bütün yerkürenin bu şehirden akan siyaset trafiğine soluksuz kilitlendiğine inanması zor, iş insanları sokaklarda sakin bir şekilde yürüyor.
Öylesine sıradan bir başkent sokağında, sıradan bir binada, sıradan bir ofis… Bilgisayarlarının başında tıkır tıkır çalışanlar, bölme bölme dizilmiş odalarda arkalı önlü oturuyor. O bilgisayarlardan geçen verilerin ve dokümanların bütün dünyayı etkileyeceğinin bilincinde, küçük odaları sağımızda bırakıp dar bir toplantı odasına varıyoruz.
Biraz soluksuz, çokça meraklı ve pek ilgili, toplantı odasına diziliyoruz dünyanın bambaşka ülkelerinden 21 gazeteci. “Şu an bir proje üzerinde çalışıyoruz tabii ki, hem de büyük bir şey. Çok büyük. Ama ne olur ısrar etmeyin, söyleyemem” diyor ağzımızı açarak yüzüne baktığımız adam…
Bir araştırmacı gazetecilik merkezi olarak kurulan Center for Public Integrity‘nin bizim o toplantı odasında oturduğumuz 2014 yılında başkanı olan Bill Buzenberg var karşımızda…
Biz gözlerimizde ışıltı, acaba bizim için de herhangi bir işbirliği fırsatı doğar mı diye Buzenberg’e bakarken, ülkelerimizde ses getiren offshore şirketler ve vergi cenneti ifşaatlarının arkasında Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (The International Consortium of Investigative Journalists – ICIJ) olduğunu biliyoruz.
Center for Public Integrity, sadece ABD çapında projelere imza atarken, ülke sınırlarını aşan ve bütün dünyayı kapsayan araştırmacı gazetecilik çalışmalarını gerçekleştirmesi için ICIJ’i 1997 yılında kuruyor.
Buzenberg’in bize söyleyemeyeceği projeyi ise birkaç hafta sonra evlerimize dönünce bir pazar akşamı internetten öğreniyoruz. Dünyanın dört bir yanından 350 küresel şirketin Luxembourg ile gizli vergi anlaşmaları yaptığını gözler önüne seren belgeler yine büyük ses getiriyor.
Ancak kim bilebilirdi bütün dünyaya bir tokat gibi çarpan Wikileaks’ten, hatta ABD Ulusal Güvenlik Ajansı NSA’nın eski çalışanı Edward Snowden’ın ifşa ettiği dinleme skandalından daha büyük bir projeye yine ICIJ imza atacak?
ICIJ, kar amacı gütmeyen bir kurum. Bu statü, ABD’de vergi ödememek gibi kurumlara büyük bir rahatlık sağlıyor; ancak bu aynı zamanda hizmetlerini ücretsiz sunması, bütün gelir ve giderlerin sıkı bir kontrolden geçmesi demek. Bu kurumlar çoğunlukla sadece bağışlar sayesinde ayakta kalabiliyor.
Bu yüzden dünyanın en zenginlerinin nasıl vergi kaçırdığını okumanızı sağlayan haberlerin arkasında sadece çalışanlarının nefes almasını sağlayan bir maddi döngü içinde yer alan bir kurumun olduğunu aklınızda tutabilirsiniz.
Panama Belgeleri çalışmasını yürüten kurum olan ICIJ, 2.6 terabyte ve 11.5 milyon belge ile dünyanın en büyük veri gazeteciliği işbirliğini gerçekleştirdi.
‘HİÇ GÖRMEDİĞİNİZ KADAR’
ABD’nin en gözde teknoloji dergilerinden Wired, Panama Belgeleri’nin arkasındaki araştırmacı gazetecilik yolculuğunu detaylı bir şekilde kaleme aldı.
2014 yılında Almanya’da yayınlanan Süddeutsche Zeitung gazetesi için çalışan gazeteci Bastian Obermayer’a şifreli hattan ulaşan bir kaynak, “bazı suçların kamuoyuna duyurulmasını istediğini ancak hayatının tehlikede olduğunu” aktarıyor.
Obermayer’ın “Ne kadarlık bir veriden bahsediyoruz?” sorusuna gizemli kaynak, “Şimdiye kadar görüp görebileceğinizden çok daha fazla” yanıtını veriyor. Bu kadar çok belgeyle yalnız başa çıkamayacağını anlayan Süddeutsche Zeitung, bu noktada ICIJ ile bağlantıya geçiyor.
İşte böylece 25 dilde 400 gazeteci, 4.8 milyon elektronik yazışma, 3 milyon veri tabanı dosyası, 2.1 milyon PDF olmak üzere finansal kayıtlar, anlaşmalar, mali tablolar, mahkeme kayıtları ve röportajları içeren milyonlarca belge üzerinde çalışmaya başlıyor.
Obermayer, hem kaynağıyla iletişiminin hem de gazeteciler arasındaki veri transferinin sürekli en üst düzey güvenlik önlemleri alınarak ve kriptolu hatlar üzerinden yürütüldüğünü vurguluyor.
Alman gazeteci, kriptolu iletişimi sağlayan uygulamalar aracılığıyla şifreli mesajlarla konuştuğu kaynağın kim olduğunu bugün hala bilmiyor: “Ne ismini ne de kimliğini biliyorum. Çoğu zaman bu kişiyle eşimle konuştuğumdan daha çok konuştum.”
ICIJ yazılımcıları, bu proje adına gazeteciler için iki taraflı kimlik denetlemesini gerektiren bir arama motoru geliştirdi. Gazeteciler site üzerinden iletişim kurarak veriler arasında kaybolmamak adına meslektaşlarından yardım alabiliyordu. Gazetecilerden çeşitli şehirlerde yüz yüze buluşma ayarlayanlar bile olmuştu.
‘GAZETECİLİK ÖLÜYOR MU’ DERKEN…
Bu işbirliği içinde yer almayan gazeteciler için çıkan sonuca bakıp dudak ısırmak ve iç çekmek kaldı. Yakınındaki isimler çevresinde milyar dolarların döndüğü dünya liderleri, herkesin gıptayla izlediği futbolcuların paravan şirketleri, vergi cennetleriyle ilgili etik tartışmalar bir yana, Panama Belgeleri’nin asıl ışıltısı arkasındaki emekte yatıyor.
Veri, bütün iş kollarında olduğu gibi gazetecilik için de gittikçe önem kazanan bir kavram. Veri gazeteciliğinin yükselen yıldız olduğunun farkında olan Anglosakson basın geleneği, bu dala gittikçe daha çok yatırım yapıyor. Türkiye’de ise henüz yeteri kadar önem verilmiyor veri gazeteciliğine…
Yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama ve üst düzey yetkililer tarafından kamuoyundan saklanan bilgilerin deşifre edilmesini sağlayan araştırmacı gazetecilik ise 6 ay ile 1 yıl arasında bir süre istediği ve birçok belgeden yararlanmak gerektiği için pahalı bir kol. Bu yüzden birçok medya kuruluşu maddi kısıntı yapmak adına ya bu birimden uzak duruyor ya da birimi küçültüyor.
Ancak dünyanın dört bir yanında güçlü bir şekilde fırtına koparan böylesi dosyalar, hem ‘gazetecilik ölüyor mu?’ tartışmalarının ortasında bir vaha gibi parlıyor, hem de araştırmacı gazeteciliğin maddi getirisinin olduğunu gösteriyor. Panama Belgeleri, yazılı basın kan kaybederken dijital medyanın sunduğu olanakları göstermesi açısından ayrıca önem taşıyor.
AMAÇ SORUMLU GAZETECİLİK
ICIJ direktörü Gerard Ryle, bütün veri tabanını açıklamayacaklarını; “Biz Wikileaks değiliz; gazeteciliğin sorumlu bir şekilde yapılabileceğini göstermeye çalışıyoruz” sözleriyler vurguluyor.
Deutsche Welle için yazan Marko Langer ise Panama Belgeleri’yle ilgili, “Dikkati önemli olan üzerinde yoğunlaştırmak ve dırdırı azaltmak gerekiyormuş. Süddeutsche Zeitung bunun nasıl yapılabileceğini göstermiş oldu. Kutlarız. Diğerlerine de Kurt Tucholsky’nin öğüdü kalıyor: ‘Kötü gazetecilikle filozof olunmaz.’” yorumunda bulunuyor.
Langer, aynı zamanda muhabir gazeteciliğine dayalı bir haber kurumunun ‘iyi’ olduğunu vurgulayarak Panama Belgeleri için işbirliği yapan Alman basın kurumlarının “araştırma ortaklığının başarısından gurur duyulacak” bir iş yaptığını aktarıyor.
Sosyal medyanın hem avantaj hem dezavantaj olduğu günümüzde, “Kağıdın ölümü gazeteciliği bitirir mi?” sorusuna verilecek umutlu yanıt budur belki de… Anlaşılıyor ki ‘veri’ ve ‘araştırma’ hala ‘satma’ kapasitesine sahip iki kavram; bu da gazeteciliğin geleceği açısından gidilecek yönü gösteriyor.
Maddi engelleri aşamayan, uyuşturucu çetelerinden ölüm tehdidi alan, siyasi baskı altında olan, gerekli kaynaklara erişimi olmayan gazeteciler için çare, belki de mesleğin de kurtuluşu olan sınırları aşan bir işbirliğinde yatıyordur?