07.Mayıs.2014’te Milliyet’te yayınlanan yazım…
Irak ve Afganistan savaşlarında sekiz yıl görev yaptıktan sonra bugün roman yazarı olarak çalışan Elliot Ackerman, Amerikan haber sitesi Daily Beast için ‘savaş nostaljisine’ değinen bir yazı kaleme aldı. Ackerman yazıda bir dönem askerlik yapmış Amerikalıların çatışmaların yaşandığı bölgelere araştırmacı, yazar ya da gazeteci olarak geri dönmesini anlatıyor. Amerikalı yazar, her ne kadar savaşı yıllar öncesinde bırakmış olsalar da bugün yaptıkları işlerin ister istemez o dönemden etkilendiğini dile getiriyor. Ackerman’a göre bir kavşak noktası olan İstanbul da çatışma bölgelerine yakınlığı dolayısıyla uğrak noktalarından biri.
Ackerman yazısına, Amerikalı gazeteci Austin Tice’a değinerek başlıyor. Irak ve Afganistan savaşlarında öncü asker birliğinde görev yapan Tice, gazeteci olarak gittiği Suriye’de 2012 yılında kayboldu. Ackerman’a göre, eskiden asker olarak görev yapanların çatışmaların yaşandığı yerlere geri dönmesinin sebebi savaş günlerindeki ‘adanmışlığa duyulan özlem’. Taksim’de buluştuğumuz Ackerman bu durumu, “Gençsiniz, askere gidiyorsunuz ve güçlü bir şekilde bir amacınız olduğunu hissediyorsunuz. Bunu uzun bir süre yaptıktan sonra, kuvvetli bir uyuşturucu olan ‘amacı’ savaştan sonra da hayatınızda arıyorsunuz” diyerek anlattı.
Ackerman, eski askerlerin sıradan işlerde çalışmak yerine siyasi açıdan bir önemi olan çatışmalarla ilgilendikleri işler yapmak istemesini de sebep olarak gösteriyor. Ackerman makalesinde 2005-2008 yıllarında Irak savaşında görev yaptıktan sonra yazarlık eğitimi alan, geçen yıl ise İstanbul’a yaşamaya gelen Vince’ten de bahsediyor. İstanbul’da İngilizce öğretmenliği yapan Vince’e neden burada yaşamayı tercih ettiğini ve savaş yıllarının bu kararını nasıl etkilediğini sorduk. Vince, çok sevdiği Ortadoğu’da yaşamak istediğini, öğretmenlik sertifikasını aldıktan sonra en iyi iş ilanlarının Türkiye’de olduğunu görünce buraya gelmeye karar verdiğini söyledi.
“Savaşı özlemiyorum. İnsanların, özellikle de masum insanların öldürülmesini özlemiyorum. Savaş dünyanın birçok yerinde oluyor, hepsinin bir anda bitmesini isterdim. Önemi olan olaylara yakın olma ihtiyacı hissettim, insanların hayatlarını ve dünyayı etkileyen olaylara; çoğu zaman bu olayların çatışmalarla bir ilgisi var. ABD’de eski arkadaşlarıma ya da aileme uyum sağlamakta büyük güçlük çektim, çünkü çoğu neredeyse hiçbir etkisi olmayan şeylerle ilgili endişe duyuyordu” diyen Vince’e göre Ortadoğu’da insanlar daha politik ve ABD’de olduğundan daha çok toplumun refahıyla ilgileniyor.
Vince savaşın olumsuz etkileriyle nasıl başa çıktığını, “İçgüdüsel olarak savaştan kaynaklanan olumsuz tecrübelerimle onlara bir anlam vererek mücadele ettim. En iyi arkadaşınızın öldürüldüğünü gördüğünüzde ya da masum bir insanın vurulduğunu, ancak yaşayıp yaşamadığını hiçbir zaman bilemediğinizde nasıl bir anlam bulabilirsiniz? Ancak bu tecrübelerin beni dünyada benzer tecrübeleri yaşamış ya da hala yaşayan insanlara bağladığını fark ettim” diyerek açıkladı.
Ortadoğu’da büyüdüm
Vince, orduda görev aldıktan sonra Columbia College Chicago’da kurgu yazarlığı eğitimi almış. Bu süre zarfında Mısır, Lübnan, Suriye, Ürdün, İsrail, Filistin ve Irak’a çok sayıda gezi düzenleyen Vince, Ortadoğu’yu ‘büyüdüğü yer‘ olarak tanımlıyor. Buradaki olaylarla ilgilendiğini, Ortadoğu’ya sürekli geri dönmesini sağlayan insanlar için her şeyin en iyisinin olmasını istediğini aktarıyor. Twitter’da arkadaşlarının Mısır devrimiyle ilgili yazdıklarını görünce Ocak 2011’de dayanamayıp Kahire’ye gitmiş.
Mısır’ın mücadelesi
“Belki de Mısır devriminin en önemli gününde Tahrir Meydanı’ndaydım. Ancak çabuk bir şekilde burada protestoya katılmamam gerektiğini fark ettim, bu Mısırlıların mücadelesiydi” diyen Vince, Mısır tarihinin en büyük protestosuna tanık olduktan sonra Amerikan hükümetinin ayarladığı tahliye uçağıyla birkaç gün sonra ülkeyi terk etmiş. Vince bu sayede ABD’ye döndükten sonra yaratıcı yazarlık sınıfında en havalı öğrencinin kendisi olduğunu söylüyor. Türkiye’de gerçekleşen eylemlerden de sırf bu yüzden, protestoların Türkiye’de yaşayanların mücadelesi olduğunu düşündüğü için uzak durmuş.
Polis cesur olmalı
İstanbul’da düzenlenen eylemlerin demokrasi adına çok önemli olduğunu kaydeden Vince, vatandaşların hükümetle ilgili memnun olmadıkları konular hakkında protesto düzenleyebilmesinin gerekli olduğu görüşünde. Vince, polisin olaylara müdahalesiyle ilgili, “Polisin görevi kanunları uygulamak. Onlar yasa yapıcı değil, ancak herhangi bir medeni silahlı kuvvet, üyelerine yasadışı emir geldiğinde uymama hakkını tanır. Mesela, eğer bir üssüm bana Irak’ta silahlı olmayan bir göstericiyi öldürme emri verseydi, ‘Hayır’ diyebilirdim ve bu yüzden ceza almazdım. Ancak bazen yasalar çok net olmayabiliyor, bu yüzden polisleri yaptıklarının doğru olup olmadığı konusunda düşünmeye ve cesaretli olmaya teşvik ediyorum” dedi.
ABD’nin Chicago kentinde 2011 yılında düzenlenen Occupy eylemlerine katılan Vince, göstericilerin ise her türlü şiddetten kaçınması gerektiğini düşünüyor. Polisle çatışmanın bir sonucu olmadığını dile getiren Vince, “Bu eylemler sırasında ben de 170 barışçıl göstericiyle beraber gözaltına alındım. Ancak polisle çatışmadık. Mahkemeye çıktığımızda gözaltına alınmamızın anayasaya ve yasalara aykırı olduğunu haykırmak bizim için gerçek bir zaferdi” dedi.
‘Suriye savaşını anlamanın
yolu bu şehirden geçiyor’
Ackerman, İstanbul’a çok güzel bir şehir olduğu için ailesiyle yaşamaya geldiğini söyledi: “Bölgede nerede yaşayabileceğinize dair seçeneklerinize baktığınızda İstanbul güzelliğiyle öne çıkıyor. Liberal, modern ulaşımı çok iyi, çok güzel ve güvenli bir şehir. Gazeteci oldukları için Suriye savaşını Türkiye’nin güneyine giderek kaleme almak isteyen eski askerlerin yolu bu şehre düşüyor.”
‘İstanbul’u seviyorum
burası evim gibi oldu’
Vince İstanbul’da çok mutlu olduğunu ve burasının evi gibi olduğunu anlatıyor: “8 aydır İstanbul’dayım ve daha uzun süre kalmayı istiyorum. Burada insanlar inanılmaz derecede kibar ve misafirperver. İşyerinde beraber çalıştığım ve edindiğim bütün arkadaşlarım, herkes tarafından çok sıcak karşılanıyorum. Bu şehri ve insanları gerçekten çok seviyorum. Mahallemi çok seviyorum, çünkü İstanbul’un geneline nazaran çok sessiz, bir nebze de olsa şehir merkezinden uzak; mutlu olmamız için gereken her şey burada.
Beyoğlu’na gitmeyi de çok seviyorum, çünkü orada arkadaşlarımla buluşuyorum ve haftasonları sosyalleşiyorum. Bütün turistik yerler çok güzel ve hepsinden ötürü çok minnettarım; ancak genellikle yerel insanların vakit geçirdiği yerlerde zamanımı geçirmeyi seviyorum.”