“SENELERDİR OLAN BİR EVİ VALİZE KOYAMAZSIN”

Yakın bir tarih olmasına rağmen toplum hafızasının derinliklerinde ve karanlığında kalmış bir yıl 1964. Ancak binlerce Rum’un Türkiye’den zorla gönderilmesine neden olan olaylar zincirinin yarattığı acılar hala çok taze…

“4-5 kişi intihar etti. Burada yaşayamadılar. Çoluk çocuk sahibiydiler. Bunların ikisinin ailesi İstanbul’da kalmıştı. Eşleri Türk tebaasıydı ve çocuklarla birlikte orada kaldılar. Burada iş kuramadılar. O zamanlar 44-45 yaşlarındaydılar. Cihangir’den, Kurtuluş’tan, Samatya’dan tanıdıklarımızdı” (Yorgo Levantis – Atina)

“Annemle babam buraya geldiklerinde çok zorlandı. Çocuktuk biz, bizim için daha kolaydı. Çocuklar alışıyor ama büyükler için daha fenaydı. Babam da çok fenaydı çünkü iyi insandı. Uyuyordu ve rüya görmüş gibi bağırıyordu, ‘Beni kovmayın’ diye. Rüyasında her zaman bunu görüyordu, çünkü gördüğü zamana kadar unutmadı. Ben de unutmayacağım. Çünkü bunları unutamazsın. Çünkü bir evi, senelerdir olan bir evi bir valizin içine koyamazsın.” (İrini Brindesi – Atina)

“Bazıları o kadar gitmeye hazırlıklı değildi ki, ‘Biz nasılsa geleceğiz,’ deyip buzdolabını bile fişte bıraktılar. Evini kapatıp gidenlerden iki tanesi anneme anahtarları verdi. ‘Tekrar döneceğiz, sende dursun. Ama uzarsa iş, fişi çekersin, yemekleri çıkarırsın, kedilere verirsin’.” (Ahmet Tanrıverdi – İstanbul)

20 Dolar 20 Kilo (2)

Bu satırlar, geçen yıl Türkiye’yi dolaşan ’20 Dolar 20 Kilo’ sergisinden… Rum tehcirinin 50’nci yılına denk gelen 2014’de düzenlenen ’20 Dolar 20 Kilo’, yakın tarihimizin bir başka kanayan yarasını fotoğraflar ve yazılarla gözler önüne serdi. Kendi topraklarından sadece 20 kilo eşya ve o dönemin parasıyla 20 dolara denk gelen 200 Türk lirasıyla evlerini terk etmesi istenen Rumların yaşadığı travma ve bu olayların Türkiye toplumuna etkisi, geçen yıl çeşitli organizasyonlarla anıldı. Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen “1964 sürgünleri: Türk toplumunun tek tipleştirilmesinde bir dönüm noktası” adlı konferans da geçen yıl gerçekleştirilen etkinliklerdendi.

Doçent Doktor İlay Romain Örs, 1964‘de Rumların Türkiye’den gönderilmesine yol açan zinciri, “Türkiye yakın tarihinin en az bilinen olayları arasında; hâlbuki topluma etkileri açısından çok ciddi bir yara olduğunu söyleyebiliriz. Alınan bir hükümet kararıyla İstanbul’da yaşayan Yunan uyrukluların oturma izinlerinin iptal edilmesi üzerine sınır dışı edilmeleri söz konusu. Bundan önce alınan başka bir gizli kararla tapuları ve işleri başka hiçbir işleme tabi tutulmadan iptal ediliyor. Rumların İstanbul’dan apar topar gitmeleri üzerine yapılan bilinçli bir kanun bu.

İlay Romain Örs (2)
Doçent Doktor İlay Romain Örs

30 bin kişi gidiyor

1964 için tetikleyici olan, Kıbrıs’taki olaylar. Kıbrıs’ta 1960’larda yaşanan sivil çatışmalar, kamuoyunda ciddi yankı buluyor. Basın da büyük bir rol oynuyor. Bu kampanyaların etkisiyle her zaman olduğu gibi İstanbullu Rumlar bir koz olarak görülüyor. Gidenlere ‘Kıbrıs’a maddi yardım yaptık’ diye sanki bunu itiraf etmişler gibi kağıtlar imzalatılıyor. İki hafta gibi kısa bir süre içinde resmi rakamlara göre 13 bin Yunan vatandaşı sınır dışı ediliyor, büyük çapta bu rakam 30 bine kadar ulaşıyor. Demografik olarak bile çok yüksek bir rakam olduğu için bu olayın etkileri çok önemli. İstanbul’un yapısını bile değiştiriyor” diyerek özetledi.

Atina Teknik Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği profesörü ve İstanbul dışında yaşayan Rumların evrensel federasyonunun başkanı olan Nikolaos Uzunoglou, 1964 olaylarının yakından tanığı. Uzunoglou’nun yaşadıklarına dair anlattıkları, 1964 yılı itibariyle Rumların başına gelenlerin ne kadar yıkıcı etkileri olduğunun kanıtı: “Kadıköy’de 1951 yılında doğdum. 1973’de İTÜ’den mezun oldum. O günkü şartlar yüzünden 1974’de İstanbul’dan ayrılmaya mecbur kaldım. 1964’de ortaokul, sonra lise öğrencisiydim. İlk 1955’i hatırlıyorum. Kadıköy’de bu olaylar o kadar şiddetli yaşanmadı; ama çok ciddi bir olay olduğunu büyürken öğrendik.

Foto N. Uzunoglu
Nikolaos Uzunoglou

Günlük yaşam değişti

1964’ü çok yakından yaşadım. Bu maalesef uzun süreli bir devlet politikasının neticesiydi. Türk-Yunan ilişkileri ya da Kıbrıs konusuyla ilgisi çok az. Sadece evvelden alınmış kararların ne zaman uygulanacağıyla bir ilişkisi var. 1964 olayları, 1962’de kurulan azınlıkların tali komisyonuyla ilişkili. Uzun vadeli bir plan hazırlandı, İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’dan Rum toplumunun ortadan kaldırılması amaçlandı. 1964 yılında olanlar, Lozan’ın en vahim ihlallerinden birisidir.

Ailem Kapadokya kökenlidir, biz Yunan değil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydık. Günlük yaşamımız bu olaylarla tamamen değişti. Bilhassa gazetelerdeki nefret söylemleri, ‘vatandaş Türkçe konuş’ kampanyası ve Nisan 1964’de uygulanan boykotun tesiri çok büyük. Devamlı bir baskı ortamı vardı. Rum olduğun anlaşıldıktan sonra her şey değişiyordu. Bu çevremizdeki Rum olmayan kişileri de etkiliyordu. Türkçe’yi çok iyi konuşmamıza ve komşularımızla çok iyi ilişkilerimiz olmasına rağmen, ‘İstanbullu Rumlar da Kıbrıs’a para gönderiyor, Patrikhane yılan yuvası’ gibi kitlesel propagandalar neticesinde etkileniyorlardı.

İTÜ’de bile baskı başladı

Türkiye’de yaşarken baskı görmediğim tek yer İTÜ’ydü. 1969’dan 1973’e kadar. Buna rağmen 1974’te çok yakın arkadaşlarımın orada bile bu propagandadan etkilendiğini gördüm. ‘Bu toplum artık bıksın, buradan gitsin’ diye çeşitli şeyler icat ediliyordu. O zamanlar başka türlü algılıyorduk, ‘Hıristiyan olduğumuz için diye’ düşünüyorduk ama şimdi bakıyoruz ki aslında bu sadece bizim toplumumuzun bir sorunu değil, bütün Türkiye’nin sorunu. Kanunların uygulanmaması, keyfi uygulanması, gizli kararnamelerin çıkarılması… Türkiye’nin yaşadığı acılar, bizim yaşadığımız acılarla çok ilişkili. Tesadüfen gerçekleşen bir olayın hayatınızı değiştirmesi mümkündü. Çok trajediler yaşandı. Halen 1955’te yaşananları anlatınca şuurunu kaybedenler var.”

Uzunoglou’na göre yaşananların telafisi olmasa da devletin yine de atabileceği adımlar var: “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nın 60/147 sayılı bir önergesi var. Bu önerge bizim durumumuzu yansıtıyor. Geçmişi geriye getiremeyiz. Geçmişin yaralarını sarıp telafi etmek gerekli. Türkiye Devleti bu toplumun yeniden ilerlemesini istiyorsa sunduğumuz öneriler bir an önce yerine getirilmeli. Vatandaşlıklar geri verilmeli, İstanbul’a geri dönmek isteyen genç nesillere destek verilmeli, mülk sorunları giderilmeli. Mülk sorunlarına egemen olan karaborsa sona erdirilmeli, bunu devlet üstlenmeli.”

İlkokuldan öğrenciler gönderildi

Yorgo Zarbozan
Yorgo Zarbozan, nam-ı diğer Barba Yorgo

Gökçeada’da (İmroz) yaşayan Yorgo Zarbozan, nam-ı diğer Barba Yorgo ise telefonda 1964’de eniştesinin Türkiye’den gitme hikayesini anlattı: “Üçüncü ablamın kocası Yunan tebaalıydı. Üç tane çocukları vardı. 1964’de 25 yaşında bir kimya mühendisliği öğrencisiydim. Eniştemden işine gittiği sırada sekiz saat içinde ülkeyi terk etmesi istendi. Ablamı ve çocukları bırakarak bir küçük valiz ve 100 dolar ile gitti. En çok üzüldüğü taraf, yeni yaptırdıkları yemek odasında bir yemek bile yiyememesiydi. O zamanın parasıyla 9 bin liraya yaptırmışlardı.

Ölü adamı bile sınır dışı ettiler, ilkokul 5’inci sınıftan çocuğu okuldan alıp götürdüler. Burada fabrikası olanlar, Yunanistan’da garsonluk yaptı. Ablam da okul bitince yazın eniştemin yanına gitti. Tam bir perişanlık. İnsanın hatırlamaması daha iyi olur. Burası bizim vatanımızdır, devletler vatan olamaz. Burası Türk toprağı olduğuna göre bizim vatanımız burası. Eniştem de birkaç sene sonra kahrından öldü.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni projelerim ve yaptığım haber çalışmalarıyla ilgili bilgi almak isterseniz e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.

© 2022 ozgeozdemir.com | Tüm hakları saklıdır. Web Tasarım: mare.design.