“FİLİSTİN’İN BOYUN EĞECEĞİ BİR BARIŞ OLAMAZ”

20.09.2013 Milliyet’te yayınlanan yazım..

Judith Butler, dünyanın en çok tanınan düşünürlerinden biri. Toplumsal cinsiyet ve feminist teori üzerine yaptığı çalışmalarla dikkati çeken Profesör Butler, Berkeley’deki California Üniversitesi’nde ve ziyaretçi öğretim görevlisi olarak Columbia Üniversitesi’nde ders veriyor. Yahudi olmasına ve ailesinden bazı bireylerin soykırım kurbanı olmasına rağmen İsrail’in boykot edilmesi gerektiğini belirten tavrı yüzünden ABD’de bazı kesimlerce çokça eleştirildi. ABD’li filozof, seminer vermek için geldiği Columbia Global Centers İstanbul’da sorularımızı yanıtladı.

Ocuppy Wall Street, Gezi, Tahrir… Dünyanın dört bir yanındaki eylemlerin ortak noktaları var mı?

Evet, bazı noktalar var. Birincisi zenginliğin dağılımına, ikincisi kamu hizmeti ve mallarının özelleştirilmesine karşı tepki. Neoliberalizm ile kamu hizmetleri ve malları özelleştiriliyor, yatırım yapılabilen kapitalist teşebbüslere dönüşüyor. Gezi Parkı’nın özelleştirilmesi de dramatik bir örnekti. Kamuya, halka mı ait; yoksa devlet kar edebilmek için özel girişimlere mi verecek? Bu konuların çoğu gösterilere bağlanabiliyor, ancak Brezilya’da, İspanya’da ve Türkiye’de nasıl işlediği farklı oluyor. Türkiye’de aynı zamanda otoriter olduğu düşünülen hükümet de eleştirildi.

ABD’nin Suriye’ye yönelttiği askeri müdahale tehdidiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

ABD’nin Suriye’ye askeri müdahalesine taraftar olmadığımı kabul etmek zorundayım. ABD çoğu zaman kendini yüksek ahlaki değerlerin koruyucusu olarak görüyor. Diğer yandan çok mantıksız savaşlar başlattık ve birçok toplumu yok ettik; ki bu da bizi büyük bir ahlaksızlığın içine itiyor. Suriye karmaşık ve anlaşılması zor. Rejime karşı çıkmak için birçok sebep var, direnişçilerin kim olduğunu sorgulamak için de… Tek umudum demokratik hareketlerin ortaya çıkması. Bu tabii ki otoriter bir rejimin çatısı altında olamaz, ABD ve müttefiklerinin dayatmasıyla da olmaz.

Tekrar canlandırılan İsrail-Filistin barış görüşmeleri için umudunuz var mı?

Birçok kişi barış görüşmeleri için müstehzi bir tavra sahip. Oslo Antlaşması yapıldığında Filistinliler topraklarının büyük bir kısmını kaybetti. Filistinlilere kendilerini yönetme ve siyasi egemenlik sözü verildi. Ama bu dönüşüm hiçbir zaman gerçekleşmedi. Bu birçok Filistinli için çok derin bir yara. Bu yüzden barış adına ne tarz müzakereler ve anlaşmalar yapıldığına dair şüpheyle yaklaşıyorlar. Yine de kimsenin barış hakkında müstehzi olmaması gerektiğine inanıyorum. Barış için umut sürdürülmeli ve mücadele edilmeli. Bence barış ancak gerçek eşitlik kurulduğunda gelebilir. Filistinlilerin boyun eğdiği, eşitsizliği kurumsallaştıran herhangi bir barış olamaz. Çünkü kimse boyun eğdiği bir ülkede barış içinde yaşayamaz. İnsanlar direnecektir. Umudum İsrail ve Filistin’de demokratik prensiplerin daha iyi kavranması, bir devlet ya da iki devletli çözüm de olsa; bu da Amerikalıların karar vereceği bir şey değil.

Sizin ütopyanızda en iyi çözüm ne olurdu?

Farklı inanç, farklı tarih, farklı etnik kimliklerden insanlar eşit bir şekilde bir arada yaşamalı.  Milliyetçiliğin ötesine geçmeliyiz. Demokrasi içinde, bizden farklı insanlarla yaşamalıyız.

İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşkelerini göz önüne aldığımızda hala İsrail’in boykot edilmesi görüşünde misiniz?

Yerleşkelerde üretilen ürünleri almamak basit bir boykot yöntemi olabilir. Boykotun temel mantığı, İsraillileri ya da Yahudileri ayrımcılığa maruz bırakmak değil.  Hükümetin desteklediği kurumların “her şey yolundaymış” gibi çalışmasına karşı durmaktır. İsrail devletine “uluslararası kanunlara uymalısınız, yoksa sizinle iş yapmayacağız. Uyduğunuzda güzel topraklarınızı ziyaret edeceğiz” demek için işlerin her zamanki gibi yürümesine karşı direnmek ve engel olmaktır.

Roger Waters gibi İsrail’e konser için gitmeyen isimler de var.

Bunun tartışmalı bir yanı da var. İsrail’de kültürel bir etkinliğe gitmek, “Bak, bu kişi boykota uymuyor” demelerine yol açıyor. Bu yüzden gidemiyorsun. Kamunun tanıdığı biri olarak ben gidemiyorum. Oraya gitmek “İşte boykotu deldi” demek. Siyasi rejime karşı çıkmanın farklı yolları var. Boykot da biri, nihai strateji ya da devrimin yolu değil.

Türkiye ve Batı’da kadınların ya da LGBT bireylerin yürüttüğü mücadele arasında bir fark görüyor musunuz?

Türkiye’de özellikli konular var. Kadına uygulanan şiddete karşı mücadele eden feministler, Kürt kadınları mücadelesinden kişiler, LGBT gruplarla tanıştım ve çok etkilendim. Gezi Parkı’nda LGBT bireylerin arasında güçlü bir ittifak görmek sevindiriciydi. Bence burada feminist ve LGBT hareketini birbirine bağlayan şey devlet şiddeti, sokakta gerçekleşen şiddet ve koruma bulamamak. Polis her zaman dost değil; polis şiddetinden korktuğunuz için sokaktaki şiddetten kaçmak için polisten yardım isteyemezsiniz. Türkiye’de insanlar destek olmak, yeni yasalar için çağrıda bulunmak, toplumun algısını değiştirmek için çok sayıda ağ kuruyor. Devlet, polis, Kürt hareketinin geçmişi ve devletin askeri kanadı, bu gruplar için farklı mücadeleler yaratıyor. Burada gördüğüm feministlerin LGBT bireylerle dayanışma içinde olduğu, Batı’da her zaman durum böyle değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir