“İRAN, IŞİD’LE MÜCADELEDE İYİ MÜTTEFİK”

04.Nisan.2015’te Milliyet’te yayınlanan haberim…

İstanbul Bilgi Üniversitesi, akademi dünyasında “hocaların hocası” olarak bilinen uluslararası ilişkiler öğretim üyesi Prof. Dr. İlter Turan’a “Emeritus Profesörlük” unvanı verdi. 1998-2001 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin rektörlüğünü yapan Turan onuruna 19 Mart’ta bir tören düzenlendi. Ünlü akademisyen, üniversiteyle bağı devam edeceği ve seyahatlerine daha çok vakit ayıracağı için mutlu. Turan, 51 yıldır mesleğine emek vermesine rağmen hala ilk günkü heyecanını koruyor. İşi gereği sık sık dünyanın farklı ülkelerine seyahat eden Turan, son zamanlarda gündemi meşgul eden dış politika konularıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

– İran’ın nükleer programı ile ilgili gerçekleştirilecek nihai anlaşma hakkındaki yorumunuz nedir?
AB ve ABD, birkaç sebepten ötürü İran’la uzlaşmayı istiyor. Bunlardan bir tanesi Batı’nın IŞİD’i ciddi bir tehlike olarak görmesi ve IŞİD’e karşı birlikte mücadele edebileceği en güçlü unsurun İran olması. Bu konuda müttefiklerimiz Türkiye’ye fazla güven duymuyorlar. İkincisi İran’la olan ilişkiler çok uzun süredir ambargolar dolayısıyla sıkıntıdaydı. Ancak İran’ın güçlü bir iktisadi potansiyeli olduğu muhakkak. Kendilerinin de iktisadi olarak sıkıntıda olduğu bir dönemde Avrupa ülkeleri ve bir ölçüde ABD, bu iktisadi imkanlardan mahrum olmak istemediler. Üçüncü unsur özellikle Rusya ile AB’nin ve ABD’nin ilişkilerindeki sarsılmalar alternatif enerji kaynaklarına yönelme ihtiyacını ortaya çıkardı. İran’dan gelen doğalgaz ihricatının yeni bir kaynak olarak ortaya çıkması ve bunun Kuzey Irak’tan gelecek kaynakla da beslenmesi Rusya’ya gaz bağımlılığını azaltacak önemli bir faktör. İran da uzun süredir ekonomik bir sıkıntıdaydı; enflasyon ve halkın tatminsizliği yüzünden ambargonun kalkmasını istiyordu.

– Yemen’e yapılan harekat kapsamında Türkiye’nin İran’a karşı çıkışının ilişkileri nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
İran’a karşı olan çıkış hükümet tarafından değil Cumhurbaşkanı tarafından olmuştur. Zannediyorum giderek Cumhurbaşkanımızın beyanlarını Türk hükümetlerinin izleyeceği politikalardan ayırma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Çünkü zannediyorum şu an Türkiye’nin Yemen’deki operasyona aktif olarak katılma düşüncesi pek söz konusu değil. Sözler rahatsız edici bulunuyor ve gerilim yaratıyor; dış politikada itinasız beyanda bulunmaktan kaçınılması tüm yetkililer tarafından arzulanan bir şeydir.

– Yaptırımların kalkması Türkiye-İran ekonomik ilişkilerini nasıl belirleyecek?
Türkiye, İran’a karşı uygulanan yaptırımlara tamamen uyan ve buna kendini tabi hisseden bir ülke değil. İktisadi kısıtlamalar döneminde Türkiye’nin İran ile iktisadi ilişkisi gelişti. İran piyasası açılacak olursa bunun birbiriyle çelişen iki sonucu olabilir. Daha önce İran piyasasına girmekte zorlanan Batı ülkeleri de bu piyasaya gireceği için Türkiye’nin bu piyasaya yönelik imkanları daralabilir. Diğer yandan İran ekonomisisinde bir genişleme ve ilerleme beklendiği için burada Türkiye’ye yeni imkanlar doğabilir. İran gazının Batı piyasalarına sevki Türkiye üzerinden olması da bir başka potansiyel oluşturuyor.

Fotoğraflar: Oğuz Yeter (Milliyet)
Fotoğraflar: Oğuz Yeter (Milliyet)

– ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la müzakere edilebileceğine dair sözleri, ABD’nin Suriye politikasının değişmesi anlamına mı geliyor?
Amerikan politikasının ileri sürüldüğü kadar değiştiğinden emin değilim; çünkü Amerikan politikası, hiçbir zaman Türkiye’nin istediği kadar Esad’ı ortadan kaldırmayı öngörmedi. Amerikan politikasını izlediğiniz zaman, Esad’ın kabul edilemez bir lider olduğunu ileri sürmekle birlikte özellikle Irak’tan alınan derslerle, bir rejimi yıkacağım derken yerine ne koyacağını teminat altına almadan o rejimi yıkmayı arzulamıyor. İstikrar Amerikan dış politikası açısından önemli bir hedef; çünkü istikrarın alternatifi Amerika’nın buraya askeri bir müdahalede bulunması ki şu sırada ABD’nin askeri bir müdahalede bulunmaya ne niyeti var ne de ABD’nin siyasetini belirleyen kurumlarında böyle bir irade var. O irade ortaya çıksa bile ABD’nin iktisadi durumu ne ölçüde buna müsaade edecektir, o da açık değil. Bütün bunları düşündüğünüzde Kerry’nin beyanında pek şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak bir şey varsa o da Türkiye’nin bu durum karşısında şaşkınlığa uğramış olması. Dış politika yapımcılarımız, şayet bunu tahmin edemiyorlarsa, işte bu beni hayrete düşürmekte.

– Böylece Türkiye’nin bölgedeki yalnızlığı pekişmiş mi oluyor?
Türkiye zaten izlediği politikalarla bu durum gerçekleşmeden de yalnızlaşmıştı. Kendisi bu yalnızlaşmaya “şerefli yalnızlık” gibi bir isim uydurmakla birlikte, yalnızlık yalnızlıktır. Ne kadar şerefli olsa da dış politikada yalnızlık iyi bir şey değildir. Çünkü dış politika çıkar birliği yapabileceğiniz ülkelerle birlikte hareket ederek yürütülen bir faaliyettir. Bizim hükümetimiz Suriye’de kendisine başka opsiyon bırakmayan mutlak bir yol izlemeye yönelmiştir. Öyle bir yol izlediğiniz zaman sonunda yalnızlaşmak çok şaşırtıcı olmuyor.

– Türkiye’nin dış politikasında bir değişikliğe gideceğini öngörüyor musunuz?
Şu anda dış politikadaki tutumumuz çok kategorik. Türk kamuoyuna da böyle yansıtıldığı için hükümetimizin dış politikasını değiştirmesi kendisi açısından büyük bir sıkıntı yaratacaktır. Hükümetimiz sert ve kategorik yaklaşımlarıyla köşeye sıkışmış ve esnekliğini kaybetmiştir. Dış politikada değişikliğe gidilme ihtiyacı kendini olanca ağırlığıyla hissettiriyor ve bu ihtiyaç sadece Suriye konusunda değil; Mısır’la da çok kötü ilişkilerimiz var, Irak merkezi hükümetiyle de ilişkilerimiz çok iyi değil. Biz Suudi Arabistan’la da çok iyi anlaşamıyoruz. Mısır konusunda, evvelde Katar ile anlaşıyorduk ancak onlar da Mısır’la anlaştığı için onlarla da artık anlaşamıyoruz.

– Bölgenin en tehlikeli aktörlerinden IŞİD’le mücadele konusunda nasıl adımlar atılmalı?
Uluslararası camia, Türkiye’ye nazaran IŞİD’i daha güçlü bir tehlike olarak tanımlamaktadır. Türkiye daha karmaşık bir tutum sergiliyor. Bir yandan IŞİD’in arkadaşlık edilebilecek bir kalabalık olmadığının bilincine yavaş yavaş ulaşmakta. Diğer yandan, IŞİD’e karşı olan aktörlerle arası iyi olmadığı için Türkiye IŞİD’le mücadele konusunda isteksiz davranıyor. Ancak yurtdışından kaynaklanan önemli baskılar sonucunda tedbirler alıyor, bazı konularda da işbirliğinden ısrarla kaçıyor. Birkaç hususun Türkiye açısından değerlendirilmesi lazım; Türkiye, IŞİD karşısında alacağı tavrı belirlerken, bu tavrın kendi içindeki yansımalarına Avrupa ülkelerine kıyasla daha çok ağırlık tanımaya mecbur. İlkin, kendi içerisinde de bir oranda İŞİD örgütlenmesi mevcut, ve bu mevcudiyet terör kılıfına bürünerek ülkemizin iç barışını tehdit etme potansiyelini taşımaktadır. İkinci olarak, Avrupalı dostlarımız özgür bir ülke oldukları iddiasıyla vatandaşlarının Türkiye’ye gitmesi konusunda bir denetim uygulamıyor, sonra da Türkiye’nin bu işle uğraşıp sorunu gidermesini bekliyor. Her ülkede özgürlük ve güvenlik arasındaki denge o günün şartlarına göre yeniden belirlenir. Avrupalı dostlarımız gelen gidenler konusunda ülkemizi eleştirirken, sormak lazım, bu insanlardan hiç mi haberleri yoktu. Bunun üzerinde de durulmalı. Bütün yükü Türkiye’ye atmaları sorunu çözmüyor ve kabul edilemez.

– Türkiye’nin Suriye sınırını kontrol etmediğiyle ilgili eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sınır yüzlerce kilometre düzlük. Nasıl kontrol edeceksiniz? ABD, Meksika ile sınırını kontrol etmek için duvarlar çekti, yine de kontrol edemiyor. Başka bir örnek verecek olursak, AB kendisine gelecek göçü önlemek için Frontex denen sistemi kurdu, sınırlara dikenli teller çekti. Olayın tamamen önlenebildiğini söylememiz mümkün gözükmüyor.

– ABD öncülüğünde düzenlenen ve Türkiye’de muhaliflerin eğitim almasını öngören eğit-donat programı kapsamında eğitim alması düşünülen muhalif grupların çoğu dağıldı. Sizce bu işe yarayacak mı?
Denenmeye değer, ancak ihtiyatla yaklaşılması gerek. Şöyle düşünün, bir ülkenin ordusu altı ay eğitimle ortaya çıkmıyor. Olay sadece birkaç askerin piyade tüfeğinin nasıl ateşleneceğini öğrenmesi değil. Bu işin çok fazla boyutu var, şimdi siz altı ay içerisinde, hatta daha kısa sürede, ne yetiştiriyorsunuz dediğinizde, kolay cevaplayamazsınız. Ayrıca, bu sırada karşıt güçler de kendilerine göre hazırlanıyor. Sonuç ne olur, bilemiyorum. Bu güce hava unsurları da destek vermeden sonuç alınamayacağı bilinmelidir.

– O zaman başa dönersek sizce Esad’la masaya oturmak gerekecek mi?
Aslında Esad yönetimi diyerek olayı Esad’ın şahsına indirgememek lazım. Ne de olsa karşınızda Baas dediğimiz bir örgütün yönetimi var. Esad şahsi gücü yüksek olan bir diktatör değil, babası daha çok öyleydi. Esad, bir partinin orada sembol olarak tuttuğu birisi. Müzakereyi içinde Baas’ın yer aldığı bir süreç olarak kavramsallaştırmak, bizatihi Esad’ın müzakerelerin parçası olmamasını sağlamak mümkündür. Bence Esad da bu olayın sonunda kendisi için de bir çıkış planı yapılması gerektiğini biliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir